Bu hayatın içersinde olabildiğince bir şeyler üretmeye çalışıyorum. Zorluklar içersinde verdiğim mücadele beni biraz yorsa da umudumu hiç kaybetmiyorum. Bu dünyaya, bu ülkeye bir borcum olduğunu düşünerek yoluma hep devam ediyorum. Ülke büyük bir ekonomik çıkmaza girerken, yönetenlerin bu ülkeye ne büyük bir borç bıraktıklarını gördükçe umutlarım kırılıyor..
Basiretsiz yöneticilerin dayatıldığı bu toplumu dizayn edecek bütün özellikleri ortadan kaldıran, plansız, hesapsız icraatlar sonucunda geldiğimiz noktada dolarla başbaşayız artık...
Yapanın yanına kâr kaldığı, hesap sorulmadığı hatta ödüllendirildiği bir süreç yaşıyoruz... Küçük menfeatler için ortaya çıkan omurgasız sözde fikir adamları sayesinde okumayan halk herşeye inanmak zorunda kalıyor..
Bu boşluğu dolduran paragöz yapımcılar da yaptığı kılıç kalkan dizileriyle ceplerini doldururken içi boş şişirilmiş senaryolarla Osmanlı tarihini yeniden yazıyorlar. Hiç birşey üretmeyen insanlara kılıç sesleriyle müthiş bir motivasyon
Payitaht adlı dizide bir sahneye gözüm aldı...
İngiliz konsolos, Sultan Abdülhamit'ten demiryollarını istiyor...
Uluorta herkesin içinde Abdülhamid'den tokadı yiyor... Vay be diyoruz. Ulu Hakan haddini bildirmiş... Ama o dönem İngiliz bankalarından alınan borçların son taksidi 1954 te ödendi..
Dış güçler artık dikkatli! Osmanlı geri döndü...
Bizler kimsenin adamı değiliz, kimsenin önünde başımızı eğemeyiz. Küçük hesaplar için haksıza haklı diyemeyiz. Kendi bildiğimizi yaşar ve söyleriz...
Kısaca, diyeceğim iki cümledir.....
Toplum bilincini oluşturan hiçbir unsuru gerektiği gibi ortaya koyamadık. Ortak dinimiz, dilimiz, düşüncemizi geliştiremedik. Ayrışmanın bölünmenin malzemesi yaptık. Bu bilinci oluşturmak için ülkeyi yönetenlerin bir çok fırsatları oldu. Ama bu fırsatları sadece savaşlarda kullandılar ortak bir düşman için.
Osmanlı'nın yükselme döneminde de şimdi de bu fırsat olmasına rağmen hep halkın bilinçsizliği üzerine inşaat yapılmaya çalışıldı. Avrupanın yaşadığı orta çağı halen daha anlayamadık. Savaş, entrika ve çekişmelerle geçen bin yıllık Türk islam tarihini güllük gülistanlık gibi anlatmayla toplumsal bilincin oluşması mümkün olmuyor.
Üreten düşünen sorgulayan bir nesil ortaya konulamadı. Eleştirenin vatan haini sayıldığı, tarikatların kol gezdiği ve etkin olduğu bu memlekette hep aynı sahneleri yaşıyoruz...
Korkakların ve basiretsizlerin yoğun olduğu bu coğrafyada yüreklilerin yüreğini ortaya koymadığı sürece hep dünyaya meydan okuyacağız...
Ama ölüyruk acından...