Dünya kupası başladı...

Değersizleşen yeni dünya düzeninde paran varsa herşeyi yaparsın tezi ile desteklenen bir organizasyonun içinde çok kötü yazılan ve oynanan bir oyun izliyoruz...

Katar da sahnelenmeye çalışılan bu futbol tiyatrosunda tek gerçek paranın gücü..

Sıradan bir maçta Suudi Arabistan Arjantini yener...

Suudi Arabistan da ulusal tatil günü ilan edilir.. ve veliaht prens futbolculara Rolls Royce hediye edileceğini söyler...

Açlığın ve savaşın hiç eksik olmadığı Ortadoğu da Emir ve şeyh lerin oyuncağı oldu bu basit futbol oyunu....bizdeki durumu da çok farklı değil...

Büyük devlet kanalımız TRT katılmayı beceremedeğimiz bu tiyatro oyununa acar muhabirlerini yollayarak ekranlarınızı renklendiren bir düzey ortaya koyuyor...

Ben bu kötü tiyatroyu izlemiyorum... çok daha güzellerini çocukken izlemiştim..

Ben, futbolun bireyselliğini değil, evrenselliğini sevdim. Sanayileşen değil, temiz kalan tarafında olmayı seçtim.

Mahalle aralarında başlayan o güzelliği ve tatlı rekabeti yaşamak, dakikalarla sınırlı olmayan, taştan yapılan kalelere şut atmayı sevmiştim hep...

1982 Dünya Kupası, çocukluğumda ilk izlediğim futbol organizasyonuydu…

Renkli televizyon yayının yeni başladığı yıllardı… Okullar tatile girmiş, bende köydeki dayımın yanına gitmiştim. Renkli bir televizyon almıştı dayım, futbolu da çok seviyordu.
Maçların yayını başlamadan, köydeki bütün arkadaşları ile küçük, eski evin odasına dolar, birlikte pür dikkat izlerdik maçları...
Hepsi Brezilya Milli takımına hayrandı.

Çok renkli ve göze hoş gelen estetik futbol anlayışıyla mest olurdular...

Beyaz Pele lakaplı Zico ve yanında Falcao ve Eder, ortada takımın kaptanı uzun boyuyla, saçlı sakallı Doktor Sokrates...

Bir filozof edasıyla, yumuşak dokunuşlarıyla futbolu ancak bu kadar güzelleştirir bir futbolcu.
Çocuk aklımla çok sevmiştim bu Sokrates’ i...

Soylu bir eda, dağınık kara sakallar, tarak yüzü görmemiş saçlar, çatık kaşlarının altında endişeli kara gözleriyle Sokrates; gerçekten bir futbolcudan çok bir filozofa benziyordu. Oyun stili ahlaki bir otoriteyi çağrıştırıyordu. Hızın ya da gücün değil vizyon, akılcı paslar ve çalımların adamıydı...

Sokrates, takımını şampiyon yapamadı. Ama ruhumuzda öyle güzel izler bıraktı ki..biz hala o izleri anıyoruz ve konuşuyoruz

Sokrates ,bize futbolcunun da basit bir insan olduğunu gösterdi... 

Bizim kuşak,  sanayileşen çok pas yapan bir futbol oyununda Messi ve mpampe gibi duygusuz yıldızları değil çalım yapıp topla dans eden yıldızlar ın  oyununu izlemek istiyor....