Bunca insan, İstanbul’da yaşanan seçim huzursuzluğuna odaklanmışken…

Yani demokrasiyle yönetilen bir ülkede 16 milyonluk metropol kentin belediye başkanı üç ayda bir değişir hale gelmişken…

Daha kötüsü;

Bir taraf hırsızlıkla, diğer taraf haksızlıkla suçlanırken…

Susmak, olup bitene sessiz kalmak, duran adamı oynamak kanımca bu vatana ihanettir.

Bu bağlamda.

Bugün bizde memleketteki herkes gibi, akıl ve vicdanlarımızı yoklayacağız.

Nitekim bu iki varlık önemli…

Şöyle ki.

Siyasi tarihi boyunca Türkiye’de kurulan bütün seçim sandıklarına seçmenin ideolojisinden ziyade aklı ve vicdanı damga vurmuştur.

Demokrasi tarihimizde örnekler mevcut.

Mesela, siyaset hayatına 1976’da Milli Selamet Partisi Beyoğlu Gençlik Kolları Başkanlığıyla adım atan Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın devlet başkanlığına kadar uzanan meşakkatli yolculuğunda yaşadıkları ve bu olayların sandığa yansıması.

Hiç kuşkusuz siyaset hayatı boyunca çok çileler çekti, çok badireler atlattı Başkan Erdoğan.

Makaraları geri sarıp, muhatap olduğu haksızlıklar yüzünden vicdanlarda nasır haline gelmiş o süreci ve Sayın Erdoğan’ın başına gelenler karşısında vatandaşın gösterdiği haklı tepkileri adım adım hatırlarsak…

-1991 Genel seçimlerinde elde ettiği Refah Partisi İstanbul Milletvekilliği sadece 11 gün süren Sayın Erdoğan’ın 1994 yılı yerel seçimlerinde oyların %25.19'unu alarak Refah Partisi'nden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olması…

-1998 yılında Siirt’te okuduğu bir şiirden dolayı 10 ay hapis, 860.000 TL para cezası ve birde üstüne siyaset yasağı almasının ardından, 2002 yılında kurucu genel başkanı olduğu Ak Parti’nin girdiği seçimlerde oyların %34.29'unu alarak tek başına iktidara gelmesiyle birlikte 2003’te 59. Hükümetin Başbakanı olması…

Devamında.

-Liderlik ettiği partinin 2007 yılı genel seçimlerinde oyların %46,6’sını, 2011 genel seçimlerinde %49.83'ünü alması ve dolayısıyla 15 Haziran 2014 tarihine kadar 4104 gün Başbakanlık koltuğuna sahip olması…

-Ve son olarak 2014 yılından bugüne Türkiye Cumhuriyeti'nin 12. Cumhurbaşkanı olarak görev yapması ve ülke insanının çoğunun sevgisine mazhar olması, inanın yaşanan mağduriyetlerin getirisi.

Şimdi.

İstanbul seçimlerine ve Ekrem İmamoğlu ismine dönecek olursak…

CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu esasında merkez sağ kökenli.

Yapıştırma ve yakıştırmaları saymazsak, hakkında bilinen sadece mütevazı bir ilçenin mütevazı bir belediye başkanı olduğu.

Hal böyleyken, 25 yıldır sağ görüşlü partilerin yönettiği İstanbul’a yerel seçimlerde CHP’den aday olmak kendisi ve partisi için büyük cesaret.

Düşünsenize farklı bir ideolojiden adaysınızı ve hiç kimse sizi tanımıyor.

Öncelikle seçmene hakim olarak projelerinizi anlatacak samimiyeti elde etmeniz için, ayrı bir performans ayrı bir meziyet sahibi olmanız lazım.

Gönül ister her yiğit şanıyla yaşasın ama vurmuşsan da hakkını vereceksin.

Ne yaptı ne etti bunu başardı İmamoğlu.

İyi bir kampanya yürüttü.

Seviyeli, devlet adamına yakışır bir üslupla üst erkâna saygıda kusur etmedi.

Seçmene dokundu anlayacağınız.

Bugün seçim sonuçlarının şaibeli olduğunun düşünülerek yenilenme sürecine girilmesi kararı, Sayın Ekrem İmamoğlu’nun kendi partisi bir yana, muhafazakâr seçmenden dahi destek gördüğü gerçeğini ortadan kaldırmaya yetmiyor.

Durum buyken…

Yani seçmenini kazanmış gibi görünen bir adayın, vicdanları tatmin etmeyen iddialarla seçimi kaybettiğinin ileri sürülmesi, tıpkı yazımızın başında değindiğimiz siyasi geçmişimizdeki örnekler misali, Sayın İmamoğlu’nu da mağdur gösterecektir.

Nitekim Ak Parti kulislerinde bile bu söylentiler dillendirilmekte.

Hayırlısı ne ise o olsun demekle birlikte…

Temennimiz, demokrasimizin zarar gördüğü algısının bir an önce ortadan kalkması ve kazanmayı herkesten daha çok hak eden İstanbul’un bir an önce kazanması.