Açık ve net bir şekilde söylemek gerekirse vicdanlarda rahatsızlık yaratan bir süreç ile karşı karşıyayız. 

Evet mesele İstanbul meselesi, mesele yerel seçim meselesi.

Mesele adalet meselesi aslında.

Günlerdir ekranda il başkanlarından genel başkan yardımcılarına, parti genel başkanlarından hukukçulara kadar…
Konuştular da konuştular. 

Ama kimse ’Vallahi de, Billahi de seçim iptal edilmeli’ diye şöyle yürekten gönülden bir söz edemedi.

Ak Parti’nin adayı Binali Yıldırım seçim sonuçlarının şaibeli olduğuna inancıdan ötürü ’Ben kaybedilmiş bir seçimin peşinden koşacak adam değilim’ demişti.  

Çünkü rakamlarda YSK başkanının Yıldırım’ın geride olduğunu açıklamasından bile tatmin olmamıştı. Seçimlerde şaibe olduğundan o derece emindi ve yapılan her yeni sayım, açılan yer yeni sandıkta tarafına yazılan binlerce  oy Yıldırım’ı haklı çıkarıyordu.    

Bu konuyu yerelde, bende birçok CHP’li ile, AK Parti ve MHP’li ile konuştum, Trabzondakileri diyorum. Çoğunluk ‘İmamoğlu’na mazbatası verilip bundan bir ders çıkarılmalı’ diyorlardı

Varsa bir adaletsizlik, bu milleti ikna edin diyoruz, ama gelin görün ki ekranlarda bas bas bağıranlar kapı arkalarında ‘Evet bazı noksanlıklar, kurnazlıklar, hırsızlıklar var ama arayı kapatacak kadar değil’ ifadelerini kullanıyorlardı. 

Kendileri bile inanmıyor veya inanmak istemiyorlardı. 

Belki de onlar da rahatsızdı, herkesin kendine bir çeki düzen vermesi için ders alması  gerekiyordu diyenlerdendi. 

Bizce, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aslında sorunun nedenini biliyor.
Fakat bunu ekranlardan herkese ifade etmek yerine kapalı toplantılarda ekisinden ve sorumlularından hesabını soruyor.

Kurulduğu günden bugüne başarılı seçim sonuçlarını ’Seçim sandıkta kazanılır’ felsefesi ile sandıklara sahip çıkmaya ve günlerce sandık kurullarını eğitmeye borçlu olan AK Parti kadroları bu seçim nedendir bilinmez rehavete kapılarak, sandıklarda görev alması gerekenleri değil, işin ehli insanlar yerine büyük bir kesimi sadece madden ihtiyacı olduğu için görev isteyen kişileri tercih etti.  

Ve birçoğunun, sandıkta yaşanabilecek cinlik, kurnazlık ve olağanüstü durumlara karşı uyanık olmaları gerektiğinden haberi yoktu.

Belki de bunun bilincinde olan birileri aylar öncesinden bu kadroları dolduracak kişileri belirlemişti,
Bilemeyiz.
Bu büyük bir organize suçta olabilir. Artık soruşturma çerçevesinde alınan ifadeler gün yüzüne çıktıkça  buna karar vereceğiz. 

Peki ne oldu derseniz AK Parti’nin bundan önceki o sandığa sarılan sandık müşahidi, sandık kurulu görevlileri, bina sorumlularına…

Nerede bu bilinçli, davası için ölebilecek insanlar.

Yaptığımız sohbetlerden çıkardıklarımı anlatayım;

Bazıları küstü geri çekildi
Bazıları ‘Bu bizim inandığımız dava değil, dava anlayışı rayından çıktı’ dedi.
Bazıları, ‘bu şatafat, bu gösteriş, bu israf, bu ego, bu yönetim anlayışı millete vaadimizle örtüşmüyor’ dedi. 

Bazıları liderimizin etrafını saranlar, bizden değil aksine, biz öz değerlerimizden uzaklaştırıyor deyip kenara çekildi.

Bazılarının beklentileri karşılanmadı.

Bazıları tüm beklentilerine cevap bulurken bir tanesi karşılanmayınca gemiyi terk etti.

Bazıları istediklerinin tamamını siyasetten alınca ticarete rotayı çevirip kendini madden ve sosyal olarak ulaştığı noktaya taşıyan davaya sırtını döndü, kendi ticaretine işine baktı denilebilir.

Aynı şekilde il, ilçe, mahalle, sokak yani tüm hücrelerine kadar yöneticilerin bazılarında ’Aman yiyen yiyor, biz bakıyoruz, işimizi görebildiğimiz kadar görelim, gemimizi yürütmeye bakalım, artık iktidarın gücü tükeniyor sona geliyoruz ANAP gibi olacak sonumuz boş verelim davayı siyaseti, ne kadar ekmek o kadar köfte’  mantalitesi oturdu. 

Gerek seçimlerde aday olacak isimlerin belirlenmesinde, gerek teşkilatların oluşmasında yereldeki iskeleti ve kılcal damarları bilmeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakın isimler, şehirlerin DNA’ları ile oynayacak kritik hamleler yaparak teşkilatları bazı yerlerde hiçe saydı. 

Bu sebeple, samimiyetle ve çıkarsız partisine gönülden hizmet eden birçok dava adamını küstürdü,

Seçimlerden önce ‘AK Parti İstanbul’u kaybetmez’ rehaveti. Anadoluya başlatılan bilinçi muhtar oyu hareketi ve sandıklarda iddia edilen sorumsuzluklar ve hukuksuzluklar. ..
Evet YSK rakamlarına göre AK Parti İstanbul’da seçimi sandıkta kaybetti.
Bakıyorum herkes suçu birbirine atıyor. Kimse süreçten, yaşananlardan kendine ders çıkarmış değil. Sandık başkanı, üyesi v.b sorgulanana kadar  

Önce parti kendini sorgulamalıydı.
Suçunu örtmek için sesini fazla çıkaranlara yol verilmeliydi. 

Halktan kopan parti, AK Parti’den kopan genel merkez, partisiz kabine ve kabinesiz milletvekilleri. Bu duruma nasıl gelindi bu sorgulanmalıydı.

Bu süreçten çıkarılacak sonuç şu olmalı, Ak Parti’yi iktidara taşıyan anlayış yeter artık karar milletindir hareketi idi.
AK Parti seçimlerde ne zaman milleti arkasına aldıysa sandıktan zaferle çıktı.
Millet ile ne zaman arasına mesafe koydu ise o zaman sandıkta millet karşılığını verdi.
7 Haziran’da milletin verdiği dersi gören AK Parti 1 Kasım”a kadar kendini düzeltti.
Şimdi yeniden halk bir mesaj verdi. Bakalım bundan ders çıkarabilecekler mi? 

Şimdi ne olacak, tabi ki seçim yeniden yapılacak. 

31 Mart seçimleri öncesinde ‘AK Parti İstanbul’u kaybetmez algısı ve iddiası her ne kadar doğru değilse ‘Ekrem İmamoğlu bu sefer yüzde 60 ile seçimi kazanır’ algısı ve iddiası da aynı derecede doğru değildir.
Zira sandıklar her ne kadar şeffaf olsa da oy pusulasının içinde olduğu zarf görünmez. 

Dilerim hak eden kazanır. Kim haksızlık yapmışsa o kaybeder.
Dilerim millet ittifakı seçimi hile ile oy çalarak kazanmış ise kaybeder.
Aynı şekilde Cumhur ittifakı da seçimi boşu boşuna iptal etmişse o da kaybeder.
Çünkü şu sıralar her zamankinden daha çok adalete ihtiyacımız var.  

Ne demiş Peygamberimiz Hz. Muhammet (S.A.V)

Adaleti çiğneyenleri cezalandırmayan milletler çökmek zorundadır.

Çökmemek için kimse adaleti çiğneyenler, cezalarını sandıkta kes İSTANBUL.