Türkiye’de sürekli olarak kültürel ve milli kimlikleri ile ön plana çıkmaya çalışan Kürtlere  göre üzerlerindeki baskılar Osmanlı’ya kadar dayanıyor.

Kürt kanaat önderleri, özellikle Cumhuriyet döneminde kendilerine karşı sürekli olarak baskı ve yok etme politikasının uygulandığını  ileri sürüyor.

Buna örnek olarak ta 1930 ‘da Kürtçe konuşanlara kelime başına  kesilen 5 kuruşluk cezayı gösteriyorlar.

Ana dilleri üzerinden kendilerine karşı yapılan bu tür baskılara hep beraber şahit olduk.

 Yani toplumda sırf birbirleri ile kürtçe konuşuyorlar diye aşağılanan da oldu, hor görülenler de…

 Hatırlarsanız  kürt kökenli bir sanatçının  yıllar önce katıldığı bir törende kürtçe kaset çıkaracağını söylemesi, kendine yapılan saldırılarla karşılık bulmuştu.

 Yıllar sonra bu ve bunun gibi bir çok hak,  eşitlik ilkesi adında kendilerine iade edildi.Kürtçe kaset yapmak bir yana, devletin resmi televizyon kanalı kürtçe yayın yapmaya başladı.

 Peki millet olarak ne kaybettik?

Koca bir hiç…

 Kabul edersiniz ki verilmesinde geç kalınan bütün bu  haklar, diğer etnik kökenli vatandaşlarda olduğu gibi kürtlere de zaten önceden  verilmeliydi.

 Bugüne gelindiğinde ise; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde sadece kürt insanına yönelik  politika üreten bir siyasi partileri ve onlarca milletvekilleri var.

 Yani bütün haklarını elde ettiler.

Asıl sorun bundan sonra ne olacağı…

 Çünkü; bunca reforma rağmen pkk ile aralarına gözle görülür bir şekilde mesafe koyamayan ve bu şekilde anılmaktan da hiç rahatsız olmayan kürtler barış ve kardeşik için yeni yeni talepler öne sürüyor.

 Özerklik, ana dilde eğitim ve terör elebaşı Abdullah Öcalan’ın cezaevi şartlarında sıradışı iyileştirmeler bunlardan sadece bir kaçı.

 Tabii şimdilik…

 Görünen o ki; Kürtler için bir çok reforma imza atan Ak Parti Hükümeti, milli ve manevi değerleri hiçe sayan bu yeni  talepler karşısında çok zor bir sürece giriyor.

 Hem muhalefet partileri, hem de ülkede yaşayan diğer etnik kökenli vatandaşlar bu süreci kaygı ile yakından takip ediyor.