Şimdi sen…

Boğazın ağrıyor diye gittiğin hastanede…

Kapıdaki güvenlikçiye “beni muayene et!” deyip, ağzını açar mısın?

Açmazsın tabi!

Neden?

Adı üstünde, adam güvenlikçi…


Peki…

Araban…

91 Model kartalın tüpe geçmese…

Ortopedi doktoruna randevu alıp, “habı arabanın motoruna bir bak!” der misin?

Onu da demezsin.

Neden diyesin ki!(?)

O an psikiyatriye sevk edileceğini az buçuk tahmin edersin.

Bir örnek daha…

Gittiğin lokantada önüne buz gibi çorba koysalar…

Akabinde garsonla tartışsan…

Öfkelensen…

Kâseyi kafasında kırsan...

Hasbelkader bu da seni kesmese…

İçişleri bakanını arayıp sıcak çorba ister misin?

Rastlamadım ama…

Herhalde istemezsin.

Neyse.

Şaka bir yana.

Karşılaştırmaların saçma ve alakasız olduğunun farkındayım.

İyisi mi, meramımızı daha gerçekçi, başka bir pencereden aktaralım.

Diyelim ki muhtarsın.

O seni kesmez, dur!

Üst düzey bürokratsın.

Vali, kaymakam, müsteşar filan…

Yirmi yıllık kaporta ustanı kadro boş diyerek, kıytırıkta olsa bir ilçede nüfus müdürü yapar mısın?

Hadi onu gözden kaçırdın, hissettirmeden yaptın.

Şarapla kahvaltı yapıp, şurupla uyuyan madde bağımlısı tanıdığını, evinin önüne bekçi atar mısın?

Yok, işte onu yapmazsın.(!)

Neden?

O hatayı yaparsan ucu kendi canına dokunur da ondan.

Hatta eşine, çocuklarına…

Demek ki neymiş efendim.

Tıpkı sosyal yaşamlarımızda olduğu gibi, kamu atamalarında da liyakat önemliymiş.

Bundan mütevellit.

Görevlendirmelerde kullanılacak referanslar liyakatten yana olursa sıkıntı yaşanmaz.

Ama sen…

Amirlik yapacak adamı memur, memur olamayacak adamı amir yaparsan, bu iş ne akıl, nede bilimle bağdaşır.

Şu an kamusal alanlarda yaşanan sıkıntıların çoğunun temelinde bence bu yatmakta.

Memlekete “Benim adamım” tabirinden çok, “Önce liyakat” kullanmak lazım!