Ver 8 gitsin..!

Tonyalı matematik öğretmeni öğrencisinin yazılı kağıdını okudu.. Notu 6,5’den yedi.. Ancak 7’yi rakamla yazdı da, yazı ile nasıl yazacak.. 

Yedi de ki “D” “T” ile mi yazılacak karar veremedi.. 

Yanındaki Of’lu Türkçe öğretmenine sordu.. Yedi de ki, D, T ile mi D ile mi yazılır..
Of’lu Türkçe öğretmeni durdu.. Düşündü.. Ve “Ver sekiz gitsin” dedi.

Şimdi bu fıkrayı niye yazdım.

Şunun için.

Yazıma başlıyorum. Kolay gelsin.

……………………………………………………..

İlla taş mı? Kaya mı..?

İkizdere’deki halkın; köyünü, doğasını ve çevreyi korumakla ilgili direnci, ülke gündeminde.

Ben, kafamı yoran bir konu üzerine değineceğim.

Yeşili olmayan, dağı bulunmayan, kum ve çölleri ile ünlü Kuveyt’de taş ve kaya dolgularla yapılacak her türlü inşaat nasıl yapılıyor?

İnşaat sektörü o kadar ilerledi ki.

Dolgu için kayaya taşa ihtiyaç yok ki..
Kolay ve ucuz olduğu için mi bu yol deneniyor.

Taş ocağı ne ya?

Çağ dışı kalmış düşünce?

Taş ocağı olmadan yatırım adası olmaz mı?

Beton bloklarla dolgu yapılmaz mı?

İlla taş mı?

Kaya mı?

İlla doğa mı talan edilecek?

Yeter da

……………………………………………………………………………….

DEK YOL TEVRİM..!

Büyükşehir Belediyesinin alt yapı mazgallarının birinde( İddiaya göre 8 taneymiş) Trabzon kelimesi Tırabzon olarak yazıldı.. 

Öyle yerine monte edildi.

Dökümcü arkadaş konuştuğu gibi yazdı.

Bu işte kusur amaya gerek yok.. 

Yaşamamız fıkra ya.. Bu da bir Karadeniz Fıkrası oldu.

1980 öncesi ben sol yelpazedeydim.

Ankara’da bütün Trabzonlu gençlere evini açan Selahattin Alioğlu’nun evinde yastık istifi yatardık. Selahattin Abi’nin adı Miço’ydu. Çok delikanlı bir yiğit insandı.

O’nun evinde gece yarısı, 1980 öncesinin en popüler propaganda aracı duvar yazıları için Ankara sokaklarına inerdik.

Çaykaralı Siyasalda okuyan bir arkadaşımız vardı.. 

O’da ekipteydi.

Ne zaman Siyasal’ın orada duvara yazı yazsa, polis hemen enselerdi. Anında o arkadaşı bulurdu. Bu yazıyı sen yazdı diye.

Meğer bizim arkadaşımız Tek Yol Devrim yazarken, Dek Yol Tevrim yazıyor.. Polis de bunu Çaykaralı yazdı diye hemen buluyordu.

Mazgal daki Tırabzon yazısını görünce bu anım depreşti..

……………………………………………………………………..

Klavye kabadayıları  süt dökmüş kediye döndü.!

Bundan 1,5 yıl önceydi.

Pandemi ülkemizdeydi.

KTÜ’den tanıdığımız dostumuz Prof Dr Ercüment Ovalı, korona aşısını bulmak üzere olduğunu ilan etti.

Ben de hocamızı çok iyi tanıdığımdan heyecanını eleştirmiş, umut dağıtma demiştim.

Bunun üzerine sosyal medyada üzerime gelenler oldu. 

Sinkaflı hakaretler de yağmur gibi yağdı.

Hepsini tek tek tespit ettim, Avukat oğluma gereğini yap dedim.

Hukuksal süreç devam ederken bazıları araya hatırını kıramayacağım dostlarını koydu. 

Affettim.. 

Sinkaflı hakaretleri ise affetmedim.

Önceki gün oğlum aradı. Klavye başında kahraman olanlar hesaplarımız  çalındı diye ifade vermiş.

İtiraz ettik.

Süreç devam ediyor.

Bu arada Ercüment Hoca’dan ses yok.

Türkiye’nin aşı bulma çalışması, Ercüment Hoca’dan bağımsız sürüyor.

…………………….

ZAYTUNG

Türkiye, Nüfusun Yarısının Muaf Olduğu Diğer Yarısının Bir Yolunu Bulup Yine Kendini Dışarı Atacağı ''Tam Kapanma''yla Vaka Sayılarını Düşürmeye Kararlı..