Abdülkadirler, Uğurcan, Ekuban, Novak ve Sturridge…

Nerdeyse takımın üçte ikisi yok.

Derken bir de üstüne üslük Dursun eklenince ‘Yok artık’ dedirten Ankaragücü maçından bir beraberlik bile iyidir beklentilerini boşa çıkaran umduğunu değil de bulduğunu yiyen misafir Trabzonspor takımına başkent ekibi çok hafif geldi.

Tarihi fark bile olabilirdi.

Kaçan goller, direkte patlayan toplar bir tarafa da ilk yarının sonunda kaleye atmaktan daha zoru yapan Hosseini saç baş yoldurttu.

Ha unutmadan şu sakatlık meselesine hala bir anlam verebilmiş değilim.

Gerçi alanımda değil ya onun için Sağlık Kurulu Başkanı sevgili kardeşim Dr.Yaşar Güven’in bilgilendirme yapmasını sadece ben değil tüm Trabzonspor camiası bekliyor.

Bu iş anormallik arz etmeye başladı da ondandır.

Maça dönersek dün Ankaragücü karşısındaki Trabzonspor takımında kimler iyiydi demek yerine kötü oynayan var mıydı sorusunu sorsak daha iyi olur.

Ancak kötü oyuncu yoktu da öne çıkan oyuncular vardı.

Başta Sörloth attı, attırdı pozisyon hazırladı.

Neredeyse orta atıp, attığı ortaya gidip kafa vurmadığı kaldı.

Mikel bir harikaydı.

Sezgileriyle, kademe anlayışıyla ve de bazen sekteye uğrayan geriden oyun kurmasıyla..

Ha yeri gelmişken söylemek durumundayım.

Trabzonspor Türkiye’nin ilk ve tek takımıdır.

Geriden oyun kuran, dikine oynayan Trabzonspor şayet bu anlayışından taviz vermezse yenemeyeceği takımda yoktur.

Nwakaeme’de attı, attırdı.

Hüseyin Türkmen dalga kıran menderek gibiydi.

Öne çıkanlardan birisiydi.

Sarı Yusuf’un attığı gol enfesti.

Çok çalıştı.

‘Ben bu formayı bir daha geriye vermem’ dedirten işler yaptı.

Yaptı da şu realiteyi de yazmadan edemeyeceğim.

Bu güzelliklerini yanında her aldığı topla çalım denemesine giriyor.

Bir de kaleyi cephesine aldı mı, ‘Önce ben atayım’ denemelerindeki bireysellik takım oyunundan bu oyuncuyu uzaklaştırıyor.

Yusuf kardeşime şunu hatırlatmak istiyorum.

Çalım amaç değil amaca gitmek için yapılır.

Son çaredir.

Unutmamak lazım.

Son sözlerim her zaman olduğu gibi dervişlerin mangal yürekli, ‘Ben sizden biriyim’ dedirten hareketleri, sahanın her bölgesinde takımını bir orkestra şefi gibi yöneten yeri geldiğinde arkadaş, yeri geldiğinde ağabey, yeri geldiğinde de kendini dinletebilen kaptan Sosa’ya tebrikler kardeşim.

Daha ne diyelim, bu güzellikleriniz solmasın yolunuz açık olsun.