Çin devletinin korona virüs ile mücadelesini televizyonlardan izlemiştik.
Bu mücadelede işin ucu bize dokununca televizyonlardan izlediklerimizin doğruluğuna emin olduk.
Şöyle ki;
Çin devleti ülkesine gerçekleştirilen uçuşlarda birçok ülke gibi pcr testi istemektedir.
Ancak Çin devleti bununla yetinmeyip aktarmalı uçuşlarda hem uçağın kalkış noktasından hem de aktarma noktasından pcr testi istemektedir.
Tüm bu testlere rağmen birde gelen yolcuyu Çin’de teste tabi tutup test sonucuna bakılmaksızın ülkesinde de toplamda 4 hafta karantinaya almaktadır.
Yolcu Çin’e vardığında testi negatif çıksa bile 14 gün ilk uçuş noktasında, 1 hafta iç hat uçuş noktasında devamında da 1 hafta evinde karantinada tutulmaktadır.
Bu bölümde bizi ilgilendiren bir durum yok.
Ancak Türkiye aktarmalı THY ile Çin’e ulaşan yolcu Çin’de yapılan testte pozitif çıkıyor ise işte burada THY’yi yani bayrak taşıyıcımızı ilgilendiren bir sorun ortaya çıkıyor.
Çin devleti ülkesine gelen havayolu firmalarına, her uçuş için uçakta bulunan yolcularda 5-10 arasında pozitif vaka çıkıyor ise 2 hafta 10’dan fazla pozitif vaka çıkıyor ise 4 hafta ceza veriyor.
Bu durumu bayrak taşıyıcımız şubat ayında 4 hafta, nisan ayında 6 hafta ve son olarak haziran ayında 8 hafta olmak üzere 3 kere ceza yiyerek yaşadı.
THY Çin’e gerçekleştirdiği uçuşları aldığı cezalardan dolayı 17 Ağustos’a kadar iptal etmek zorunda kaldı.
Hem ülkemizin prestijini zedeleyen hem de bayrak taşıyıcımızı böyle zor bir durumda bırakan olayın hassasiyetle incelenmesi gerekmektedir.
Bu olay bizi bir dönem ulusal haberlerde izlediğimiz negatif garantili pcr testi aldatmacasının nelere sebep olabileceği gerçeği ile yüzleştirdi.
Korona virüs ile mücadele ettiğimiz bu günlerde vicdan sahibi herkesin bu ve buna benzer olaylara şahit olduğunda konuyu ilgililer ile paylaşması gerekmektedir.
***
İRONİYİ ANLAMAYANLAR
Türk Dil Kurumu ironiyi; “Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme” olarak tanımlamış.
Yani ironi yapan kişi söylediğinin tam tersini vurgulanmak istermiş.
Tıpkı benim “Bakan gidici” başlıklı yazımda olduğu gibi.
Sümela’nın açılışı ile ilgili eksikleri dile getirmeye çalıştığım yazıda Sayın Mehmet Nuri Ersoy’un kendisi ile ilgisi olmayan işleri yapmadığını vurgulamış ve bundan dolayı da kendisinin gidici olduğunu “ironik” bir dille ifade etmiştim.
Bakan neden 2-3 gün önceden şehre gelip protokolü, STK’ları ve halkı davet etmedi, Cumhurbaşkanlığı Senfoni orkestrasını getirdi ama vatandaşa bilgi vermedi yazmıştım.
İronik anlatımımı anlamayan ya da anladığı halde kendi eksikliklerini kapatmak için benim yazımı manipüle etme yoluna gideren 2-3 kişinin ismi geldi kulağıma.
Mübarek arife günü isimlerini zikretmeyerek şimdilik konuyu kapatmaya gayret edeceğim ancak bayramdan sonrası için aynı sözü vermiyorum tabi!
Arkadaşlar hadi ironiyi anlamadınız diyelim, vekâleten bulunduğunuz makamda Bakan’ın görev tanımında organizasyondan 2-3 gün önce gelip, şehirdeki protokole ve STK’lara davetiye dağıtmak olmadığını öğrenmediniz mi?
Hadi bunu öğrenmediniz abilerinize de mi sormadınız?
Böyle bir konu tebessüme zorluyor insanı.
Hem de ağlanacak halimize tebessüme! (…)
Kıymetli okurlarım aslında bu konuda yazacak çok şey var ama ben bu bölümü Friedrich Nietzsche’nin bir sözü ile kapatmak istiyorum.
Nietzsche: “Vicdanlı ve dürüst olmak, hesaplı olmaktan iyidir. Hesap insanı makam sahibi yapar da, vicdan daha önemli bir işe yarar, insanı insan yapar.” Demiş.
Rabbim bizleri hesapsız insanlarla karşılaştırsın.
Kalın sağlıcakla.
Hayırlı Bayramlar…