Üzerinden bir ay geçmesine rağmen yaşadığım duygu yoğunluğu yazının neresinden nasıl başlayacağımı hala engelleyecek düzeydedir.

Tabiri caizse sanki kurtuluş savaşı tatbikatı yaptığımız bu süreçte sektörüne, mesleğine, partisine, mezhebine, memleketine bakılmaksızın mücadele eden tüm vatandaşlarımıza minnet duyduğumu belirtmek isterim.

Yardım toplama merkezlerindeki kadınların-çocukların mücadelesi,

Deprem bölgesindeki çalışmalara gönüllü katılmak isteyenlerin azmi,

Etinden, tırnağından, maaşından artırdığı paraları bağışlamak için sıraya geçenler,

Sıralaması aylar günler alacak fedakarlıklarda bulunan insanlar.

Düşündükçe, konuştukça, yazdıkça gözlerimizi dolduran milyonlarca gayretler…

  • Tüm bu gayretlerin bilincinde olduğumu belirterek turizm camiasının bu süreçteki sınavı ile ilgili tarihe birkaç not düşmek istedim.
  • Otellerini hiçbir karşılık beklemeden depremzedelere tahsis eden iş insanlarımız sayesinde Trabzon’nun depremzedelere kapılarını ilk açan şehir olması, 
  • TURSAB yönetim kurulu üyesi Özgür Şanlı’nın girişimi ile TURSAB whatsapp grubunun yazışmaya açılması, görevlendirilen araçlara hiçbir bedel ödenmediği günlerde anında operasyonel kabiliyetlerini sahaya yansıtan seyahat acentalarının ve TURSAB yönetiminin yardım sevkiyatı ve bölgeden şehrimize depremzede taşınması konularındaki gayretleri, 
  • Restoranların, hediyelik eşya işletmecilerinin, araç kiralama firmalarının bağış kampanyalarındaki azimleri,
  • Şehrimizde bulunan turizm derneklerinin düzenlediği yardım-bağış kampanyaları, turizm ile ilişkili dağcılık, havacılık vb. gibi derneklerin bölgedeki arama kurtarma çalışmalarına katılmaları,

Trabzon turizmcilerinin bu sınavdaki gayretlerini açıkça ortaya koymaktadır.

Parayı bulduğu söylenen Trabzon turizmcilerinin bu gayretleri; “Arapları” görünce kendi vatandaşlarını unuttu söylemini bir kez daha düşünmemiz gerektiğini sağlamıştır.

ÇOŞKUN ERÜZ’ÜN İLE SOHBETİMDEN…

Deprem süresince sürekli iletişim halinde kaldığım, sürekli fikir alışverişi yaptığım Coşkun Hocam bir sohbetimizde çok ilginç bir öneride bulundu.

Depremden etkilenen on bir şehir merkezinde ve depremin yoğun yıkıma sebep olduğu ilçelerde bir enkazın “deprem anıtı” ya da “deprem müzesi” olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

İlk başta kulağa değişik gelse de yüzyılın afeti-asrın felaketi dediğimiz bu olayın boyutunun bu şehirlerde yaşaması, çok çabuk unutan bir toplum olarak her gördüğümüzde hatırlamamız gerekmektedir.

Bugünden sonra deprem bölgelerinde yaşayacakların deprem gerçeğini unutmaması için anıtlar/müzeler faydalı olacaktır. 

Depremin etkilediği ve turizmin etkin olduğu Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana illerde bu fikrin değerlendirilmesi için yetkililerin bu fikri değerlendirmesini diliyorum.

TGA’YA BÜYÜK GÖREV

Bizleri derin acılarla yüzleştiren bu afet dünya gündeminde de çok geniş kapsamlı yer buldu.

Deprem tüm Türkiye’de olmuş algısı, tüm ülkenin deprem tehdidi ile karşı karşıya olduğu algısı turist adaylarımızın kafasına yerleşmiştir.

Deprem haberinden sonra özellikle İstanbul depreminin gündeme gelmesi ülkemizi yakından takip eden hedef pazarımızdaki turist adaylarımızı olumsuz etkilemiştir.

Ülkemize gelen turistlerin İstanbul’u görme istekleri bir yana tüm ülkenin deprem tehdidi altında oluşunun düşünülmesi bu yıl turizm sektörünü olumsuz etkileyebilir.

Bu sürecin TGA’nın yapacağı bilgilendirme içerikli tanıtım çalışmaları ile en az sancı ile geçmesini ümit ediyorum.

Bir yandan acımızı yaşarken, bir yandan deprem bölgesindeki depremzedelerimizin mağduriyetini gidermeye çalışırken, bir yandan illere dağılan depremzedelerimizin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken ülkemiz ekonomisi için önem arz eden turizm sektörünün bu riskini gündeme almalıyız.