Türkiye hala gündemindeki o malum operasyonu konuşuyor.

Bir vatandaş olarak operasyonun bütün detayları ilgi alanımız içinde.

Siz de olduğu gibi bende de bir merak var.

Başbakanın “Haksız kazanç sağlayan kamuyu zarara sokan, babamın oğlu da olsa üzerine giderim” söze, bana bir garanti.

Ve buradan Başbakanı vergisini veren bir vatandaş olarak sesleniyorum.

“Gidin sayın Başbakan. Sonuna kadar gidin. Kim yemişse, kim suiistimal etmişse kim haksız kazanç sağlamışsa gidin. Sonuna kadar gidin..”

Başbakan bir başka şey daha söylüyor..

“Bunun içinde çeteler var…”

Sayın Başbakan kimse o çeteleri de çıkartın. O çetelerin üzerine de gidin, gidin ki, ben bizler ve bir toplum olarak bütün hepimiz, Türk milleti ne olduğunu bilsin.

Bunu bekliyoruz sizden.

 

SADIK SOYLU NE YAPTI..?

Şimdi gelelim asıl konuya.

Yakın dostum, arkadaşım Çevre ve Şehircilik Bakanı Sadık Soylu, Trabzon yerel medyasının bütün dinamikleri ile de benimle aynı derecede dosttur.

Yerel medya Sadık Soylu’lu çok iyi tanır.

Tanışıklığı da son genel seçimlerden gelir.

O dönem AK Parti’nin SKM’sinin başındaki isimlerden biriydi.

O’nu, seçim stratejileri geliştirmedeki yetenekleri ile tanıdım. Ayrıca bilgi edinme öğrenme ve araştırmacı kişiliğiyle de.

Mesela, ondan başka hiçbir partinin bir dinamik hareketinden biri kapımızı çalarak, seçim öncesi nasıl bir strateji izlemeliyiz nerelerde ne demeli, Trabzon’da neyi ön plana çıkarmalıyız demedi.

Hepsi akıllı ya.. Hepsi üstün zekalı ya.. Hepsi bir başkasının aklına ihtiyacı yok ya.. Hepsi, bir elin nesi iki elin sesi var ilkesini yabani görüyor ya..

Ama;  Sadık Soylu geldi akıl sordu.

Biz de elimizden geldiğince anlattık.

Sonra aramızda bir dostluk başladı.

Erdoğan Bayraktar bakan olunca hiçbir bakanın bu güne dek yapmadığı bir hamleyi Soylu, Bakana yaptırdı. Yerel dinamiklerden bir gazeteciyi bakının yakın ekibine aldırarak, Bakan Bayraktar’ın her türlü icraatını yerel medyanın bilgisine sundu.

Bunu bundan önceki bakanların hiç biri yapmadı.

Ne Eyüp Aşık, ne Fahrettin Kurt ne de Faruk Özak.

Ama Sadık Soylu, Bakan Bayraktar’a yaptırdı.

 

ÇAĞLAYAN ADLİYESİ’NİN SICAK VE SOĞUK KORİDORLARI

Sadık Soylu, bir biçimi ile gündemdeki operasyona iliştirildi. Ve sonuç iddia edilen suçlamalarla ilgili olarak kimse tutuklanmadı.

Soruşturmanın en kritik aşaması Çağlayan sürecini yerinde takip için ben de Çağalayan  Adliyesine gittim.

Cuma sabanı saat 09.00’da mesaime başladım.

Cumartesi sabaha karşı 03.30’da tamamladım..

Ben Çağlayan’a bir gazeteci olarak değil bir dost olarak gittim.

Dostların kötü günde de birbirine destek vermesi manevi anlamda yanında olması için gittim.

O nedenle gazeteci özelliğimi bir kenara bıraktım.

Ama yine meslek refleksi ile araştırmacı olmadan da edemedim.

Adliyenin eksi 6’ıncı katına gazeteci kimliğimizle indik. Göz altı odasının tam karşısına Of’lu bir avukat kardeşimizin sayesinde  dikildik. Kapı açıldığında Sadık Soylu ile göz göze geldik. Gözlerimizle konuştuk, sarıldık teselli olduk teselli verdik.

Birkaç saniyelik o an yıllara bedeldi kuşkusuz.

Yaşayan bilir anlatma ile olmaz.

Hem kapı kapandığında hem de polisin “Senin ne işin var “ diye azarladığı anlık zaman dilimi, hem bana hem de Soylu’ya iyi bir motivasyon oldu.

Çağlayan Adiyesi'nin 11’inci katı lüks restoranlarla dolu.

Orası bir il kadar büyük ve kalabalık.

11’inci katta, bir gazete patronu ile karşılaştım. Nurettin Aydın. O da bir gazeteci olarak değil sadık bir dost olarak gelmiş, Sadık Soylu için.

İkimiz dertleştik

Sonra yığınla Trabzonlu.

Trabzon’dan bir de benim gibi Mehmet Fındıkçı’yı gördüm. Lakabı ile Jan Mari. O da Abdullah Bayraktar için gelmiş.

Sadık Soylu’nun ağabeyleri orada. Yakın dostları da. İstanbul’un Of’luları adliyeye yağılmış.

BEN DE SENİ TRABZON ADLİYESİNDE GÖRMEDİM…

Bir ara basın bürosuna gittim. Genç bir gazeteci şöyle dedi bana

-         Burası gazetecilere ait siz duramazsınız

Dedim ki ona

-         Bende gazeteciyim

Dedi ki bana

-         Ama sizi hiç buralarda görmedim

Kondurdum lafı hemen

-         Bende sizi Trabzon emniyetinde adliyesinde hiç görmüyorum

Yasal olarak yazabildiklerim kadarı ile, polis ve savcı sorgulamasında Sadık Soylu’ya isnat edilen suçları gördüm. İfadesini de okudum.

Özetle, Soylu hükümetin en güçlü bakının siyasi danışmanı.

 Dikkat teknik değil siyasi.

Günlük olarak en az bine yakın telefon alıyor. Bunların ortak derdi şu..

-Yakınımı işe sok

-istihkakım ödenmiyor

-Arsamda imar sıkıntısı var

-Hastamla kim ilgilenecek

-Borcum var para istiyorum

-İcraya düştüm bakan bana sahip çıksın

-Karımla aram açıldı aramı yap

-Davetiyeli ihalelerden bana da bir davet göndert

Gibi yığınla da istek talep var. Tüm bu telefon konuşmaları Soylu’nun önüne konmuş.

Bunlar ne diye sorulmuş. O da görev tanımlamasını yapmış, siz olsanız size de gelir o telefonlar demiş.

Sonra da serbest kalmış.

Çağlayan Adliyesinde ben bunları gördüm bunlara yaşadım.

İnsanların 4 günlük tutsaklığından sonra sohbeti, güneşi, havayı, yeşili, dostunu, güzel sözü, duayı, emini sitemi nasıl özlediklerine de şahit oldum.

Ben Çağlayan Adliyesine, bir gazeteci olarak değil işte bu gözlemlerimi yazmak için gittim.

Allah herkesi kuru iftiradan korusun.

Allah kim kursağına yetim hakkı indiriyorsa onun da cezasını versin.

Hem bu  dünyada hem de öbür dünyada..