Her şey Trabzon’a ışık tutmuş seyyahların anılarını okumakla başladı. Şakir Şevket’ler J. Philip Fallmerayer ajan seyyahlar derken yolum ksenofon ( xenophon)  ile çatıştı. Seyyahın biri yazısının bir bölümünde Ksenefon (Xenophon) a atıfta bulunarak hikayesine devam etti ancak ben takıldım.

Kitabın adı Anabasis onbinlerin dönüşü yazarı Ksenefon ( Xenophon) kitabı satın aldım hay almaz olaydım. O gün 15 yaşındaydım 35 yıldır o kitabı okuyorum. Okumak ne kelime yaşıyorum. Bu yazımda da sizlere 35 yılı değil ama Gümüşhane balahor yaylasından 2200 rakımdan Trabzona kadar patika yolculuğumu paylaşacağım. Beş gün olarak planladığım kamplı etkinlik sırt çantamı hazırlamakla başladı. Daha önce defalarca parça parça yürüdüğüm yolları şimdi tek seferde ve kamp yüküyle fersah fersah yürümek olacaktı. Sabah ilk işim Araklı Karadere çatağına kadar münübüsle gitmek oldu. Daha önceleri bu yolu defalarca kullandığımdan kamyoncuların bu yolu Bayburt’a gidişlerinde kullandıklarını biliyordum. Çatakta biraz bekledikten sonra kamyonlar gelmeye başladı sağolsunlar çok beklemeden sırt çantamın sayesinde otostop yapmadan Bayburt’a giden bir kamyon beni aldı. Çatağa kadar geldik sabah erkendi çorba vakti dedi içip devam edelim . Sanırım son yıllarda içtiğim en güzel çorba idi. Bildiğimiz guguvagadan mantar çorbası yapmış. Oy nenem o tad bu tad. Fazla takılmadan yolumuza devam ettik. Ben zirveye yakın bir yerde Balahor Yaylası yol ayrımında indim. Rahatlığa alıştığımdan olacak çantam bana bayağı ağır geldi. Kaplumbağa  gibi evim sırtımda yola giriştim. kendimi ksenefon gibi hissediyordum. Gps omuz askımda ben yarı yorgun bir mezarlığa geldim mezarlığın eski olduğu her halinden belliydi. Yeni mezar hiç yoktu ve düz bir alandaydı. Uzaktan koyun kelekleri ve mal köpeklerinin sesi geliyordu. Köpek sesi iyi ama tanışana kadar sıkıntılı bir durum. Bazen tanışıp kaynaşmak uzun sürebiliyor. Yaya olarak bazen ne kadar yürüdüğün anlaşılmıyor kısa zaman içinde Balahor yaylasına geldim. Beni Trabzonspor formalı çocuklar ve Bakkala Ali amca karşıladı daha önceden Ali amca ile hukukum olduğundan muhabbet derinleşti. Akşama kırklar tepesindeki mektepte kalacağım haberi olsun diye dedim pek istemede onayladı. Kınalı köprü o zamanlar dimdik ayakta klorapatra havuzları benim deyimimle ziyaret yerlerim. Ali amca ile sabah buluşmak üzere ayrıldık. Yayladan çocukların İngilizce laf atmaları eşliğinde ben kınalı köprünün ayrımına geldim. Birazdan Kleopatra havuzlarında olmalıyım. Evet gene o mübarekler karşımda idi. Ard arda dizilmiş altı yedi tane havuz böyle bir güzellik yok sırt çantamı yere bırakıp göllere koştum. Temmuzun sıcağında ilaç gibi geldi bütün havuzlar bana hizmet ediyordu. Eksik olan klorapatra gözün çıksın emi….

Sırt çantamı orada bırakıp kınalı köprü ve şelalesini ziyarete gittim etrafta binbir çiçek doyumsuz manzara bana geliş amacımı unutturmuştu aklım başıma geldiğinde güneş coğrafyamı terkediyordu. Tekrar havuzların yanına geldim sabah içtiğim çorbadan sonra bir şey yemediğimi hissettim ama kırklar dağına çıkmadan kampı atmadan bir şey yemek olmazdı. Yola koyuldum bir süre sonra kırklar dağının altına geldim ama bir çıkış olmalıydı. Biraz aradıktan sonra doğru patikayı bulmuştum. Şehit mezarlarının yanlarından çıkarak zirveyi bulmuştum. Güneş batmak üzereydi. Ama bende mektebe varmış etrafı mezarlık olan bir tepede konaklayacaktım rahmetli annemin tavsiyesine uyarak bir çeşit dua ve kendini tanıttıktan sonra mektebe girdim Demir’den ağır bir kapısı vardı etraftan bakarak zor bulunan bir bölgeye inşa edilmişti.Yerler halı serili küçük bir oda büyüklüğündeydi görünen bölgede hiç ışık yoktu. Ve kaya buloklarının arasındaydım. Ürpermemek elde değildi ama Beni Fadik yetiştirmişti korku bizim evde hiç misafir olmadı. Allaha tam inananlar taraflından yetiştirildim ben Allah’ın izni olmadan yaprağın bile sallanamayacağına tam inananlar bize öğretmenlik yaptı.

Sırt çantamı açıp nevaleleri boşalttım saat geç olduğu için kahvaltı iyidir yanında çay daha iyidir mantığıyla bulunduğum mektebin beton olan çatısına çıkıp kahvaltımı hazırladım emektar jetboil fokurdamaya başlamıştı çay hazırdı tulum peynir zeytin ve kekik turşusundan oluşan kahvaltım ve zifiri karanlık manzaramın derinliklerinde yatsı ezanı ile birlikte uluma sesleri arasında kahvaltımı bitirdim. Mektebe indim yatma  zamanı uyku tulumuma girip derin bir uykuya daldım sessizlik sabah 10 gibi ancak uyandım Ali amcaya sözüm vardı sırt çantamı toparlayıp tekrar Balahor yayla bakkalına doğru yola çıktım. Ali amca her zamanki yerinde oturmuş sanki beni bekliyordu çay al dedi ben çayımı yudumlarken kuymak ve Çameş yoğurdundan oluşan kahvaltı hazırdı. Beraber kahvaltı yapıp yola koyuldum. Kırklar tepesinin altından Zugi yaylasının üstünden Harta doğru bu günkü Yağmurdere gidiyordum. Yolda koyun sürüleri manda mangaları ki manda günümüzde Mecit yaylalarında artık yok denecek kadar azalmış durumda arasından eşine az rastlanır kantaron çiçekleri arasından Zugi  yaylasına vardım. Meşhur Paşa fırınının oralardan ki artık paşa fırınının yerinde yeller esiyor. Yaz olmasına rağmen hızla akşam oluyordu Yukarı yuvalı ve aşağı yuvalı yerleşkelerini geçip yağmurdereye doğru ilerliyordum. Bir şekilde bu gecede olsa Taşköprüye varmalıydım. Dere yatağına inmiş araç yolundan ilerliyordum. Harta az kalmıştı tam karakolun karşısına gelmiştim zifiri karanlık basmış göz gözü görmüyor ama karanlığa alışık gözlerim bana Yolu gösteriyordu. Kontrol noktasına yaklaştım biliyordum asker nöbetteydi ama dur ihtarıyla irkildim kimlik kontrolü derken üst amir geldi gelde sen şimdi ona ksenefonu anlat ben ona osman AKGÜLü anlattım daha mantıklı geldi çaya davet etti. Oturduk muhabbet derken ksenefonu anlatma fırsatım oldu. Bu bölgenin her hangi bir yer olmadığını geçmişi tarihi olduğunu falan çok memnun oldu Taşköprü ye özel araçla bırakmak istemesine rağmen yürümem gerektiğini anlattım. Ben derede konak Yaylası tepede kim koydu onu oraya yavvv. Nazlanmak nafile yola devam iki saatten fazla zamanda taşköprüye vardım herkes yatmıştı Osman abi hariç biraz muhabbetten sonra Taşköprü deki kurt kayalarda kampımı attım aç olmama rağmen yemeden yattım . Sabah erken olmuştu ama ben gene 10 a kadar uyumuştum Sırt çantamı alıp osman abinin yanına indim kahvaltı değil bıranç dersin mübarek Osman abi Sen çok yaşa başkasın üstat …….

Kahvaltıdan sonra tekrar yola koyuldum Taşköprü rampası her zamankinden daha dik mi ne üsteki taşboğazından Yolu bırakıp eski mal yoluna çıkıp Sarıtaş yaylasına istikametine doğru yola koyuldum.

Alişarın suyunun başında buz gibi suyu dudaklarım çatlarcasına içtim. Ve buradan her geçişimde olduğu gibi bu suyun müptelalarını anmadan geçemeyeceğim Kimki Alişarın suyundan içmiş hepsine selam olsun. Karakaban Tepesi görüş mesafeme girmiş Çataltepeden gelen eski at Yolu belirginleşmişti. Ki bu yol binlerce insana ulaklık etmiş kimi Ğayingeduk boğazında kar fırtınasından ölmüş kimide güzel bir yaz gününde gideceği yere varmiştı. Karakaban Tepesi (2780) nden Sarıtaş Arnastal siçanyurdu sazlık yaylaları kuş bakışı görünüyordu. Deveboynu Tepesinden alçak olmasına rağmen oldukça ihtişamlı duruyordu. Kıpraşma zamanı gelmişti yavaş yavaş dedelerimizin ilk obayı kurdukları yere geldim. Ama Fadiğum gene aklıma vurdu onun bana anlattığı kısa notu anlatmadan geçemeyeceğim.” Annem 5 yaşındayken dedesi onu sarıtaşdan kroma getirmiş Tamda evleri burda karakabanın altındaki bu obada. Sabah çıkmışlar kroma gitmişler dönüşte kızım burda uyuyalım demiş uyumuşlar uyanmışlar ama annem dede burası uyuduğumuz yer değil biz yaylaya geldik deyince dede de ses etmemiş ama bir davada fadiğumi yanında hiçbir yere getirmemiş. Eski obamızı taşlarını ocak yerlerini karıştırırdım. Geçmişe dair emare aradım her şey bir yana bu taşları mutlaka dedelerimde tutmuş düşüncesi bile beni mutlu ediyordu. Çocukluğumun korkulu mağarası Kurt Kayaya yaklaşmıştım Buraya ne zaman gelsem kurt yavrularıyla karşılaşırdım ama bu sefer her zamanki kadar şanslı değildim. İkindi vakti geçmiş ben yaylaya yaklaşmıştım.  Geçerken eski yurttaki bir bahçeden marul ve taze soğan koparttım nede olsa akşam yaklaşıyor yavaş yavaş çıkını hazırlamak lazım. Gongoroş kavurma yaparım diye düşündüm bir an ama Temmuz ayında vakti geçmiş olma ihtimaline karşı vazgeçtim. Eve yaklaşmıştım Tuzlu hamsi patates haşlama taze soğan varel peyniri tereyağı yanında çay herkesin ellerini bağlayın ayıp olmasın benimde ayaklarımı…..

Bu akşam kendi evimde konaklasam iyi olacak çadırı nemi uçması için odada kurdum ve güzel bir akşam kahvaltısından sonra uyuya daldım Sabah Şarloğun  sesiyle uyandım Kangal köpekleri akıllı olurdu ama bu aklı ile insanı korkutacak cinsten ……

Yaz mevsimi olmasına rağmen etrafı kıravu kaplamıştı kazıkaldırandan oluşan kahvaltım(peynir yağ mısırunu)bana akşama kadar yeter düşüncesi ile sırt fçantamı kaptığım gibi Mincanoz kovlakoz istikametine doğru adımlamaya başladım etraf bomboş değirmen yurdu günümüzdeki gibi gecekondulaşmamış hatta bir tane bile ev yoktu hatta düşüncesi bile hoş değildi. Ya şimdi…..

Mincanozda kalfa dayım ve eşi ile muhabbet ettim eski günleri yad ettik. Kovlagoza her gelişimde tarihi köprüyü ziyaret ederim bu köprünün aynısı Taşköprüdede vardır. Aynı dönemin eserleri olsa gerek Sumeladan santaya giden papaz Yolu üzerinde olduklarından tarihe şahitlik etmişlerdir. Rahmetli Maçkalı annem bu yolun hikayesini bana defalarca anlatmasına rağmen gudi kafamın hala hatırlayamadığı bölümleri vardır. Bu köprüler Santa sumela imara üçgeninde olduğundan nice kaşiflere yoldaşlık yapmakla birlikte kervanlara üs yolculara buluşma noktası olmuşlardır.

Govlagoz  köprüsünü geçtikten sonra bayırlaşan yol sırt çantamın ağırlığı bana Acısuya yaklaştığımı birazdan tadı dillere destan maden suyuna kavuşacağımın işaretlerini veriyordu. Artık acısudayım siz hiç maden suyundan çay demlediniz mi eğer denemediyseniz en kısa zamanda deneyin.  Anladığınız üzere maden suyundan çayımı demledim. Kokmuş yayla peyniri çay mısır ekmeği mükemmel bir ara öğün olmuştu. Selboğazı ve Arnastal yaylasının inekleri çimenliklere yayılmış geviş getirip yattıkları yerde otluyorlardı. Siz hiç geviş getiren ineklerin arasında uyudunuzmu yada söyle sorayım siz hiç inek fuslanması duydunuz mu hayır mı…..Bir daha görüşmesek

Yol uzun akşam olmadan kursal yaylasında olmalıyım daha uğrayacak çok yer var daha denizi  göreceğimiz İsgobel tepesine ulaşmam lazım.iki tarafı taşlık virajlı yollardan selboğazı yaylasına vardım. İnsanın acı sudan yapılmış çayı içtikten sonra koşanımı geliyor ne…..

Tam düzlüğe çıktımki zerdava köpekleri karşıladı beni fena havlıyorlar ha… Dişleri de yılan dişi gibi sivri ama amaçlarına uykun kullanmadıklarını düşünüyorum.Keşke benim olsa….

Köpek havlamaları arasında isgobel düzlüğüne yada diğer adıyla İsgobel  tepesine denizin görüldüğü ilk yer yada denizi görüşte en kısa zamanda denize ve Trabzon merkeze ulaşacağın konum…

Ha hay deniz uzakta olsa karşımda ben bu muhteşem hissi alıyorsam ksenefon ne hissetmiştir.

Yok bilsemki geceye kakalacağım bu tepeden arkamda onbin asker var Eda’sıyla sırtçantamın üstüne yattım. Tam da vakti 17 senelik pipoyu yakma vakti. Experesso olmazsa olmazım kahvemi alıp o muhteşem manzara eşliğinde yudumlarken acaba ksefon burada ne içipte denizi seyreylemiştir.Uzun zamandır pipomla haspihal olmamıştım özlemişim be gene vurdu aklıma gecenin bey vakti  seferihisardan selçuka yağmur gümümden boşalırcasına yürümelerim. Selam olsun o günlere…

Yola devam. Taşlı yaylanın üstünden kofrakol sırtına doğru yorgun yorgun yol alırken akşam kızıllığı kuştul sırtlarından kayboluyordu.İnanın o kızıllıkla beraber insanında kaybolası geliyor.  Kofrakol yaylasına geldiğimde Sümela karanlığa gömülmek üzereyken biri benim oraya geldiğimi farketmiş olmalı ki sumelanın Işık’ları yandı doyumsuz manzara eşliğinde burayı terketmek geçmişe hakaret gelecek nesillere haksızlık olur konaklanacak yer tamda burası olmalı. Günüm seyrü sefa ile geçiyor ama bivaklayacak yer bulmalıyım güvenli tek Girişi olan yabandan ve rüzgardan korunaklı yabana zarar vermeyecek bir yer. Hemen yaylanın yanında büyük bir kaya var devasa ona çıktım buraya yaban bile gelmez ateş yakılabilir yayla rahatsız olmaz ateş sadece gümüşi den görünür süper yaaa

Bivak kuruldu ateş yakıldı çoban çırası dediğimiz çamımsı dallar yakılıp tütsü yapıldı kokmuş peynir ligarba çalısına takılıp föndü yapıldı. Rahmetlisi derdi döndü gugul….

Günlük notlarımı alıp birkaç paylaşımdan sonra telefonu kapatıp uykuya daldım.

Gece hiç ses duymadım desem yalan olur ara ara bardo  sesi (dişi çakal) ve homurtular ara ara uykuma tat verdi. Sabah erken uyandım güneş sumelanın başlarında idi yaklaşık olarak 6:30 da o muhteşem manzara yı ölümsüzleştirip sesli kayaların arasından kursala vardım Murat amca çayı demlemiş bakır gügüm sobanın üzerinde fokurdarken yetiştim çay kaymak ve ekmek olsana yesek. Fazla takılmadan yoluma devam rışk gumrinun düz sapağına hızlıca yol aldım ayılar akşam toplantı yapmış olmalı işaretler bunu gösteriyordu. Ama yakın zamanda buradan insan geçmediği belliydi. Burda yol ikiye ayrılıyor biri Düzler raşi meziresinden geçiyor diğeride sumaha dan gelincik düzü Lagana ya varıyor. Ben önce laganaya varıp orada geceledikten sonra Livere Kamping geçmeyi planlıyorum Sumaha yolundan ilerlerken devrilen ağaçlar kaymış bölgeler altı oyulmuş gözeler pınarlar arasından bizim domuz ağnakları dediğimiz bölgeler hiçde az değil. Domuzlar 10 saniye önce terketmiş hissi veren emareler bırakmışlar. Bulanık göletler domuzun kaşınmak için sürtünmesinden çamur olmuş ağaçlar ezilmiş manefter ve zumaçlar…….daha neler neler ey gidim

Sumaha meziresini geçince bilegi taşlığının yanından kılçık sırttan geçerken Galya’na inen patika bana göz kırptı bekle en kısa zamanda yanındayım. Hırsız suyu başlı başına bir efsane içmeden geçemedim.Yol yer yer taş patika yosun kaplı kayalar ğalevluk alanlar ziftini kusmuş çam ağaçları komarlıklar arasından geçerken Livera karacalarınıda şansınız varsa görebilirsiniz. Yürüyorum ama aklım Laganadaki Yavuzyılmaz Tesislerinde meşhur kavurma ve mısır unlu alabalık tava beni bekler közlenmiş yağlı biber turşusuda ev yapımı dayan oğlum az kaldı.Mis gibi çam ormanı aynı maçkali annemin anlattığı gibi …Evet Selim abini yeri göründü tereyağın reyhası bu kadar uzağa gidermi gider gukku otları arasından çayırların ince ciseleri arasından  Selim abinin meşhur mekanındaki isiriç ağacının dibindeyim artık.Yaşasın gavurmanın kokusu en sevdiğim tavadaki balık…Selim abi ve ekibiyle selamlaştıktan sonra tarptentimi isiriç ağacının yanına serdim. İsiriç ağacı çok sert bir ağaç olmakla beraber yakacak olarak kullanılmaktadır. Sonbaharda fener gibi tohumlar verir ve çoğalır eğer emek verilirse çit yapımında sık dikim yaparak faydanılabilir. Bu sırada büyük kupa bardakta çayımda gelmişti tesisin ördekleride beni karşılamaya gelmiş ama sevgilerini belirtme şekilleri farklı isiriç ağacının etrafında birkaç tur attık.Yazımın ilk bölümünü burada noktalayarak diğer bölümü gelecek zamanlara ayırmak gerek hem okurlarında düşünmek lazım değilmi……

Yapmadan Dönme

*Balahorda Çameş yoğurdu yemeden

*Klopatra havuzlarına girmeden

*Artık kınalı köprü yok ama ona selam vermeden

*Taşköprüde kuzu eti yemeden

*Karakaban Tepesinden 360 çekmeden

*İsgobelde deniz manzarasında uyumadan

*Kofragolda sumelayı seyretmeden şanslıysanız

*Laganada kavurma yemeden dönmeyin