Rakiplerin puan kaybettiği haftada Trabzonspor’da onlara acırcasına kendide puan kaybeder…

Son yıllarda hep böyle olmuştur. Dolayısıyla istenilen değil de korkulan oldu. 

Ahmet Suat Özyazıcı hocamın kulakları çınlasın derdi kl, ‘Futbolda kuraldır Arif bir takımın bir atanı bir de tutanı varsa gerisi teferruattır’’

Göztepe’nin bir tutanı vardı da gel görkü Trabzonspor’un bir atanı yoktu.

Hazır hocamdan açmışken devam edelim…

Şampiyonluk yıllarında Ali Kemal Denizci iyi hatırlamıyorum ya sakattı ya da cezalı. 

Bir deplasman maçında Trabzonspor yeniliyor. 

Hoca küplere biner…

Arabada futbolcularını azarlar…

‘Ne yani Ali Kemal’siz yenemeyecek miyiz?’ Der ve ekler, ‘’O zaman adımız Trabzonspor değil de Ali Kemal Spor olsun. Bilmem derdi mi anlatabildim mi?’

Trabzonspor belki büyük kulüp olamadı ama taraftarlarıyla birlikte büyük takım olduğunu altın harflerle yazdırmıştır futbol tarihine…

Geldiğimiz duruma bakın.

Hocasıyla, taraftarıyla, futbolcusuyula herkes dün akşam Burak’ı aradı. Yazık ki çok yazık!

Dönelim sahaya Trabzonspor dün gece geçen Fenerbahçe maçına göre, arzulu, tempoluydu!

Deyim yerindeyse karşılaşmanın 3/2’lik bölümünü tek kale oynadı.

İki Okay’ın bir Abdülkadir’in mükemmel 3 net gollük pozisyonun kaleci Beto kurtarırken hakem Rodallega’nın penaltısını vermedi.

Sonuç ağalaya sızlaya iki puan daha giderken yedek kulübesi de kendini sorguladı mı acaba?

Fenerbahçe maçında takımın en formsuz oyuncuları olan Olcay ile Kucka neden ısrarla ilk 11’de sahadaydı?

Yusuf ile Sosa neden oynatılmaz?

Beş altı kişiyle defans yapan takıma karşı neden tek forvetle oynanır?

Bu ürkeklik nedendir?

Neden ya hep ya hiç denmez bu son maçlarda?

Şuanda bir puan Trabzonspor için mağlubiyet olduğu neden bilinmez?

Yoksa elbise bol mu gelmiştir?