Dünyada enerji kaynakları ikiye ayrılır, bir yenilenen kaynaklar (su, güneş ve rüzgar enerjisi), bir de yenilenemeyen kaynaklar (kömür, petrol, doğalgaz ve değişik madenler). Yenilenemeyen enerji kaynakları ancak bir kez kullanılır ve ikinci kez aynı yerden üretilme olanağı olmayan yeraltı enerji kaynaklarıdır.

Onun için tüm ulusu ilgilendiren bu tür tasarruflarda bulunurken hem toplumun geleceği ve hem de etraftaki veya faaliyet yapılacak alanların mevcut durumları toplumsal açıdan ayrıntılı incelenerek, ekonomik olarak sağlayacağı faydalara titizlik gösterilmeli ve minimum zararlardan bile kaçınılmalıdır.

Yani bir ülke toprağında yetişen ve yaşadığı sürece (1000 yıl) ürün veren ve milli ekonomiye küresel anlamda katkı sağlayan zeytin gibi bir ağaç nasıl olur da, göz kırpmadan birileri para kazanacak diye 85 milyonun faydalandığı bu kadim ağaçları kesip yok etmeyi sıradan bir olay gibi görür. Halbuki 1939 yılında çıkarılan 3573 sayılı "Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılatılması Kanunu"na göre korunması gerekirken, bu kanun hiçe sayılarak uluslararası literatürde bir dalının bile barışın sembolü olan zeytin alanlarını madenciliğe açmak gibi bir girişimde bulunmak toplumsal bir suçtur. Tüm bu gerçekliğe rağmen daha yıllarca ürün vermesi de dikkate alınmadan yenilenemeyen enerji kaynağından bir defalığına gelir elde etme pahasına kesilmesi ciddi anlamda bir katliamdır.

Tarım canlı bir yapıdır ve bu anlamda üretim ise toplumsal bir olay olup, vicdan ve sahiplenme işidir. İnsanlar geçim sorunlarını hangi üretim çeşidiyle çözeceklerse ona yönelir ve en iyi bildiği iş olarak da ona görür.

Zeytin ağacı insanlar için barışın sembolü, beslenme kaynağı, ailenin geçimi, üretim kültürü, en az 8-9 kuşağı içine alan geleneksel bir varlık ve estetik açıdan sürekli yeşil olan bir peyzaj bitkisi ile bir ekosistem ve zevkle nefes alma imkanıdır. İşte bunun içindir ki zeytinin meyvesinin türevlerinden bin yıllarca faydalanılmasını sevgiyle içselleştirilmesi dururken, bir toplumsal karşıtlık yaratmak anlamında, maden çıkarmak için sağladığı bunca varlığa rağmen, kesilmesi haklılık taşımaz, taşıyamaz zira, toplum vicdanı buna müsaade etmez.

Dünyada tarımsal bitki olarak uzun yıllar ürün veren ve hem aile hem de ülke ekonomisine finans sağlayan ve aynı zamanda uluslararası rekabette tarımsal ürün bazında ülkemizin ön plana çıkmasını sağlayan, uzun yaşaması ve seçkin ürünü dolayısıyla tarihe not düşen bir ürün, gelip geçici bir seferlik kar için nasıl heba edilmesi göze alınır, anlaşılabilir gibi değildir. Ülkemizde tarım ürünleri açısından bakıldığında, zeytinden elde edilen ürünler öncelikli mutfak olmak üzere, zeytinyağı, zeytinyağı sabunu, şampuan, bakım kremi, maske, duş jeli, zeytinli ekmek, zeytinli poğaça ve ayrıca 36 ürün daha elde edilmektedir.

İşte görüldüğü gibi sayısız ürün elde etmeye elverişli tarımsal bir faaliyet, zeytin üreticisi için sonsuz bir sevgidir. Sevginin olmadığı her yer karanlıktır, lütfen bu aydınlık yaşam ve üretim sevgisi karanlığa dönüştürülmesin ve insanların vicdanları sızlamasın, dahası ataerkil üretim yok olmasın. Çünkü sevgi; bakma, büyütme ve sahiplenme ile sabit olup, vicdani bir sorumluluk ve gönül borcunu gerektirir, işte zeytin de budur.

Tüm bunlar ortadayken, verilen bunca emeğe karşın nesilden nesile devredilen yüz yılların zeytin ağaçları, sınırlı bir süre için elde edilecek ranta nasıl olur da acımasızca kurban edilerek geriye; paramparça olmuş, harabeye dönmüş ve artık hiçbir üretim amaçlı kullanma imkanı olmayan bir duruma dönüştürülmesi, zeytin üretimine yapılan en büyük ihanet ve haksızlıktır. Yani tarımın diğer sektörlerinde olduğu gibi küresel rekabet gücümüzü kaybederek, zeytin ihtiyacımız konusunda da dışa bağımlı hale gelmemiz kuvvetle ihtimal dâhilindedir.

Bu husus, yurdunu, toprağını, insanını, üretimi, üretim kültürünü ve insanını seven hiç kimsenin kabulleneceği bir durum değildir. Tarımsal ürünlerdeki fiyat patlamaları karşısında, ürünün zaman değerini, ekonomik ömrünü, yarattığı faydayı, bir kez dikip bin yıl ürün almayı, sayısız ürün türevlerini insanların ihtiyaçlarına sunmayı, yatırımın kendi kendisini yüzlerce kez amorti etmesini, üretim anlamında ciddi bir zeytincilik kültürünü nesilden nesile aktarmayı, üretimden gelen masraf ve emniyet marjının üreticinin lehine gelişmesini ve hasatta üreticilerin duyduğu haz ile elde edilen aile ve ulusal ekonomiye verdiği katkının yanında, küresel rekabete direnme gücüne yapılan bu saldırı kabullenilemez.

Dünya genelinde ülkemizin zeytin üretiminde 3. sırada ve zeytinyağında 5. sırada yer alması çok önemli bir seviye olup, şeker pancarında, tütünde, pamukta, ayçiçeğinde ve tekstilde ve tarımın sanayiye hammadde sağladığı daha birçok üründe olduğu gibi dışa bağımlı hale gelmemizin yolunu açacaktır. Zeytin, insanlara Tanrı'nın bir armağanı olarak kabul edilmiş olup, onun içindir ki çok uzun süre yaşadığından dolayı Allah’ın ağacı denilmekle birlikte, diğer bir ifadeyle de yüzyıllardır barışın sembolü sayılmaktadır.

Onun için bu efsane ağaçlar korunmalı, yani zeytin bahçeleri insanlığa yüzyıllarca daha ürün vermeye devam etsin. 1939 yılında çıkarılan bir yasayla biz Türk milletine bırakılan bir miras, bir üretim ve eğitim kültürü olup, Meclis'te görüşülecek olan zeytin bahçelerinin madenciliğe açılması kanunu acilen geri çekilmelidir. Zeytin sadece bir ağaç ve meyve olmayıp, geçim üretimi, iklim direnci ve kırsal kesimin bir yaşam kaynağıdır. Binlerce yılda oluşan bu ekosistemi parçalayıp, yeraltı su kaynaklarının kirletilmesi ve zeytin alanlarının azaltılması yanında gittikçe tarımdan kopan üreticilerin bu eylemini de hızlandıracaktır.

Doğa dürüsttür ancak zeytin alanlarını madenciliğe açmak isteyenler için ise aynı şey söylenemez. Tüm toplumsal kesimler bu duruma demokratik bir tepki göstermelidir şayet bu yapılmazsa, zeytinlikler için tehlike daha büyüyecek doğanın dengesi ve üretim kaynağımız olan zeytinimizi ağaçta ve sofrada değil ancak rüyamızda görmüş olacağız.

Dahası, yıllardır kırsal kesimde oluşturulan girişimci hareketi de kırılacak ve anavatanı ülkemiz olan zeytin, ülkemizden sürgün edilerek diğer ülkelerin iştahı da kabarmış olacaktır. Buna izin vermemeliyiz, verdirmemeliyiz.