“Çökkünlük”, “çökme” anlamına gelen depresyon, ruh sağlığını ilgilendiren bozukluklar arasında en yaygın olarak görülen duygu durum bozukluğudur.

Öncelikli görülen belirtileri arasında yaşamaktan ve yapmaktan eskisi kadar artık zevk alamama, etkinliklere katılmak istememe, isteksiz-keyifsiz, üzgün-moralsiz olma halinin yanında uyku, iştah, bedensel belirtiler, karamsar düşünceler, yorgunluk ve cinsel ilginin azalması gibi belirtilerle ortaya çıkmaktadır.

İnsanın tanımından anlaşılacağı üzere biyo-psiko-sosyokültürel canlıya insan denir. Her insanın farklılığı, farklı depresyon olgularına rastlanmasının altında depresyonun oluşması ve devamlılığında etken olan biyolojik, psikolojik, sosyo-kültürel sorunların rol oynamasıdır. Her depresyon olgusunun kendine özgü özellikleri insan olmanın farklılıklarından gelmektedir. Bu bize “hastalık yoktur hasta vardır” cümlesini hatırlatmaktadır.

Depresyon ile mücadele ederken biyolojik nedenlerin ortaya çıkarılması ve ilaçlarla tedavi etme yaklaşımları gelişmiştir. İlaçların uygun doz ve sürede depresyon tedavisinde kullanılmasının ardından kesilmesiyle, depresyon belirtileri tekrar görülebilmektedir. Burada hastanın düşünce, duygu ve davranışlarında değişimler sürdürülebilir olmadığından başa çıkma becerileri eksik kalmaktadır. Bunlarla ilişkili olarak da psikolojik tedaviler diyebileceğimiz kanıta dayalı psikoterapiler ortaya çıkmıştır.

Depresyon üzüntü-hüzün-mutsuzluk değildir. İyi hissetmek de sağlıklı bir ruhsal hal değildir. Depresyon bir bozukluktur. Aslında kendiliğinden düzelebilir. Ayrıca sık tekrarlama özelliğine sahiptir. İşlevselliğin, kişisel ilişkilerin öne çıktığı toplumsal ve sosyal yaşantıda depresyon iş gücünde ve verimli olmada aksamalara yol açmaktadır.

Devamı gelecek sayıda…