Tarımsal üretim insanoğlu ile başlamış ve günümüzde de çeşitlenip hemde artarak, insanların beslenmesi için toplumsallaştırılarak devam etmektedir ve sonsuzada dek de sürecektir.

Üretim riskli (Don olayı, kuraklık, sert rüzgarlar, ani dolu sağanakları, yüksek debili sağanak yağışlar ve haşare istilaları vs.) bir olay olup bu riski ve şiddetini önceden öngörmek oldukça zor olmakla birlikte don olayı gibi bir doğa olayının yani afetin önlemini almak neredeyse olanaksızdır.

Çünkü bu tür doğal afetler büyük oranda veya tamamen insanların kontrolü dışında gerçekleşen mal ve can kaybına neden olabilen büyük ölçekli bir olaydır.

Daha açıkcası insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar ortaya çıkaran, insanın normal yaşantısını ve eylemlerini durduracak veya kesintiye uğratacak imkanların yetersiz kaldığı bir doğal olaydır afet.

Afet terminolojisine bakıldığında dünyada bugüne kadar 31 çeşit doğal afet tespit edilmiş olup bunun 28 tanesini meteorolojik afetlerin oluşturduğu bilinmektedir.

Ülkemizde ise 1940-2025 yılları arasında don olayının en erken başladığı yıl 1956 sonbaharıdır.

Yine bu zaman dilimi içerisinde 1941 ve 1948 sonbaharında don olayının erken görüldüğü yıllardır.

Dahası ülkemizde don olayının en geç başladığı ve sonbaharın ılık geçtiği yıllar sırasıyla 1952, 1962, 1966 ve 1998'dir.

İşte bu kronolojik geçmişten sonra 2025 yılının 10-11 ve 12 Nisan ayında ülkemizde yaşanan zirai don meyve ve sebze başta olmak üzere ekili ve dikili tarım alanlarına 39 ilde ciddi zararlar ve diğer illerde ise kısmi zarar vermiştir.

Yani ülkemizin bir vatandaşı olan üreticilerimizin verdiği emek donmuş ve gelecek bir yıl için üretim yapma anlamında, ellerinde hiç bir imkan kalmamıştır.

Zaten zor şartlarda üretim yapan çiftçiler şimdi ise tam anlamıyla çaresiz kalmıştır.

Ailesinin geleceğini toplumun  ihtiyaçlarına yönelik tüketim ürünleride artık insanlara belkide sınırlı olarak sunulacak ancak yükselecek gıda enflasyonunun toplumu ciddi anlamda sarsacağı şimdiden görünmektedir.

Zira ülkemizin gittikçe artan nüfusu dikkate alındığında öyle anlaşılıyor ki ülkemiz bu doğal don olayının verdiği zararlardan etkilenen ürünlerin çok önemli bir kısmını  ithal edilecek ve hazineden önemli rezerv kaynak çıkmasıda kaçınılmaz olacaktır.

Burada zarar gören sebze alanları belli bir ölçüde geç olsa bile telafisi mümkün olmakla birlikte ülkemizin değişik bölgelerinde; Fındık, kayısı, üzüm, şeftali, elma, armut, ceviz, çay, badem, fıstık narenciye, dut ve Kiraz gibi çok yıllık bitkilerde meydana gelen zararların telafisi olanaksızdır.

Ayrıca bu çok yıllık bitkiler fizyonomik olarakta etkilendiklerinden,önümüzdeki yıl dahi istenilen kapasitede verim alınamayacağıda ayrı bir üretimsizlik sorunu olarak yaşanacaktır.

Ülkemizin her yıl tarımsal üretim ihracatından elde ettiği gelirde önemli ölçüde azalarak genel tarım ekonomisinde ciddi bir sıkıntı yaşanacak ve tersi olarakta ithalat sarsıcı bir ivme kazanacaktır.

Belki de 2025 yılı ihracatı için dış alımcılara verilen taahhütler dış satımcılar tarafından karşılanamayacak ve sorun ulusal ölçekte etkisini göstermeye devam edecektir.

Yani dış alımcılar kendi ihtiyaçlarını temin için diğer ülkelere yönelecek bu durumda tarım ürünü ihraçatımızı uzun yıllar olumsuz etkileyecektir.

Tarım canlı (Bitkisel ve Hayvansal) bir sektör olduğu için hem direkt insanlara ve hemde tarımsal sanayi fabrikalarına birinci derecede ürün sağlamaktadır.

Artık fabrikalarda ürün bulmakta zorlanacağı için işçi çıkaracaklar veya kapılarına kilit vuracaklar ve bu durumda toplumsal  sıkıntıyı dahada artıracaktır, durum bu kadar vahim ötesi olmasına karşı çiftçi örgütü olan ziraat odaları ve genel merkezlerinden ses dahi çıkmaması anlaşılabilir gibi değildir.

Bu bağlamda ülkemizde tarımsal üretim düzeni sekteye uğramış olup bir an önce bu sorunu aşmak için önemli kalıcı ve radikal önlemler alınmalıdır.

Zira üretici; bankaya, tarım kredi kooperatifine ,tohum, gübre, ilaç ve makine ile yedek parça satıcısına borçlu olup, bir kısmıda icraya verildiğinden birde bunların üzerine don felaketi eklenince durum, toplumsal açıdan hayati önem taşıyan bir sürece evrilebilecektir.

Yaklaşık 16 üründe yeterlilik oranı yüzde yüzün altına düştüğünden, özellikle bu alanlar tarımsal afet kapsamında değerlendirilmelidir.

Bu ekonomik girdap içine düşmüş olan çiftçilerimizin üretim yapabilmeleri için hazırlıklarını içinde bulunduğumuz yıldan başlatmalıdırlar.

Borç çıkmazı ve girdi sıkıntısı devam ettiği sürece çiftçi üretemeyecek ve toplumsal gıda gereksinimleride karşılanamayacak,dışa bağımlılık artacak ve gıda sıkıntısı gittikçe ağırlaşacaktır.

Onun için; çiftçinin tüm borçları bir defalığına olmak üzere devlet tarafından silinmeli, 39 ildeki don zararı acilen teknik kuruluşlar tarafından belirlenmeli ve yetersiz kalınıyorsa bu konuda sertifikalı elemanların devreye sokulması, bizzat çok yıllık bitkilerde meydana gelen ve bitkinin fizyonomisi etkilenmişse bu durumda ağaç başına ağaç bedeli ile ürün kayıp bedelinin ödenmesi, tarım kapsamında olmayan çiftçilerede afet bedelinin eksiksiz ödenmesi, yine devletin bir defaya ait olmak üzere tüm girdiler için parasal destek sağlaması, zarar ziyan hesaplamalarında üretici hiç zarar görmemiş gibi hesaplama yapıp kar marjıda ilave edilerek çiftçiye ödemenin yapılması, ülkemizdeki 7('yedi) bölgenin herbirinde zirai don veya doğal afet uyarı sisteminin kurulması, dondan zarar görüp kuruyan meyve ağaçlarının bedelleri ile yerine ikame edilecek fidanların ürün verme aşamasına gelinceye kadar, ürün kayıp bedellerinin ödenmesi, devlet şimdiden önlem alarak fiyatlarda meydana gelebilecek spekülasyonlar ile toplumun zararına olabilecek eylemlere müsade etmemeli ve uymayanlara hapis cezası dahil ciddi yaptırımların uygulanması, özellikle sebzede dona dayanıklı türlerin üretilmesine öncelik verilmesi.

Ayrıca ülkemiz için çok ciddi bir risk olan ve tarımsal üretimi önemli ölçüde tehdit etme olasılığı yüksek olan kuraklık afeti önlemininde alınması için acil eylem planları geciktirilmeden devreye sokulmalıdır.

Yani donan emek sonrasındada çiftçiler yanan emekle imtihan edilmesin.