Aylardır siyaset sahnesinden inmeyen soğan, patates, beka tartışmalarında son söz yine seçmenin oldu.

Demokrasi denilen şeyin en güzel yanı da bu değil mi zaten?

Kim ne derse desin, rakibine hangi argümanlarla yüklenirse yüklensin, kararı vakti zamanı gelince memleketlinin bizatihi kendisi veriyor. 

Dolayısıyla…

14 Mayıs’ta yine gördük ki, seçmene ait oy’a yön tayin etmek öyle kolay olmuyor.

Zira pek dikkate alınmasa da, her memleketlinin kendince;

- Duruşu

- Doğruları

- Vicdanı 

- Aklı 

Ve bunların minvalinde bir muhasebe yeteneği var.

İşte bugün…

Art arda sıraladığımız tüm bu bileşenlerdir Meclis’i yeniden şekillendiren.

Bu bağlamda, bilhassa dikkat çekmek istediğim hususa gelince…

14 Mayıs sonrası şapkasını önüne alıp düşünmesi gerekenler, sandıktan çıkan karara burun kıvırıp, ‘kazandık’ diyen seçmenin akıl ve iradesiyle alay etmemeli.

Nitekim…

Bilinmeli ki, bu topraklarda seçme hakkı verilen hiç kimse geri zekâlı ya da aptal değil!

Neticede;

- Her seçmen oyunu, bağımsız bir irade ile bağımsız bir Türkiye için kullanıyor

- Her seçmen oyunu, kendi kendine rahatça yetebilen güçlü bir Türkiye hayaliyle kullanıyor

- Her seçmen oyunu, kendi için değil, kenti için çalışacak olanlardan yana kullanıyor

- Her seçmen oyunu, ülkesi, memleketi, işi, aşı, bugünü ve yarınları için kullanıyor

Hep derim.

Şimdi de yazıyorum.

Saygı duymak, saygınlığı artırır efendiler.

Topraklarımızda kaybedenin olmayacağı bir beş yılın temennisiyle, ‘memleket için hayırlısı ne ise o olsun’ demek lazımdır.