Başbakan Recep Tayyıp Erdoğan, şike sürecinde, ‘kişilerle kurumlar ayrılsın’ diyerek kendi çıkardıkları yasaya muhalefet etmiş, TFF’nin yönetimini buna göre oluşturmuş, Tahkim ve Disiplin Kurulları’nı da yine aynı çerçeve içinde şekillenmesinde rol oynamıştı. Ve TFF ile birlikte, hem Profesyonel Disiplin Kurulu, hem de Tahkim Kurulu, şikeyi ve teşvik primini kabul etmiş ancak kişilerle kurumları ayırdıkları için Fenerbahçe’yi cezalandırmamışlardı. Yani Başbakan’ın istediği olmuştu.

Hadi diyelim ki Sayın Başbakan, Kanarya Sevenler Derneği dahil, her şeyi yönetme isteğinde ve bir insanda olmaması gereken ‘narsizm’in doruklarında ‘ego’ taşıyor. Her şeyi olduğu gibi futbolu da yönetiyor. Taraftarı olduğu Fenerbahçe’nin ceza almasını istemiyor. Bu uğurda her şeyi göze alabileceğini gösteriyor.

Ancak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye ne oluyor? Sürecin başından beri ikisi de sürekli olarak, ‘Aziz Yıldırım haksızlığa uğruyor. Yargı darbesi yapılıyor. Cemaat Operasyonu’na maruz kalıyor’ fikrini işliyorlar. Delillerin hukuksuz toplandığını, bu verilerin delil sayılamayacağını ve yargılamanın da adil olmadığını ifade ediyorlar.

Diyelim ki öyle!

Yani deliller hukuk dışı yollardan toplandı. Bunlar mahkeme önünde geçerli değil ve de adil bir yargılamadan söz edemiyoruz. Tabii ki bunlara karşı mücadele etmek hukuk devletine inanan, adaletin doğru işlemesini isteyen her bireyin temel isteği olması gerekir.

Buraya kadar tamam!

Peki ya Aziz Yıldırım ve etrafında kümelenmiş insanların yaptıkları… Bu insanlar, Tape’lerde geçen konuşma metinlerinin, fiziki takip sonucu ortaya çıkan delillerin kendilerine ait olmadığını, sahte üretim olduğunu söyleyebiliyorlar mı?

Hayır!..

O halde demek ki şike ve teşvik konusunda yoğun çalışmışlar.

Kaldı ki biraz o günlere gidip, yaşananları hatırlayanlar çok iyi biliyorlar ki, Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe orijinli bir organizasyon, daha birçok eylemin de odağıydılar.

Hakemleri tehdit eden Aziz Yıldırım ve çevresiydi. TFF başkanına yapmadıkları hakaret yoktu. ‘Eğer dediklerimiz olmazsa, bir daha o koltuklarda oturamazsınız. Başbakan da benim arkamda’ diye ortalığı inleten Aziz Yıldırım’dan başkasımıydı?

Devre arasında başbakan’a çıkıp, 2 saat görüşen, futbolu yönetenlere, ‘Bakın biz ne kadar güçlüyüz’ mesajı veren, bir Gaziantep maçından sonra yanına Alex’i de alıp, yine başbakanlık makamında boy gösteren kimdi? Aziz Yıldırım ve Alex’in önünde Sayın Başbakan, ‘Bucaspor maçında aman bir kaza olmasın’ sözünü söylemedi mi? Bu sözlerden sonra 3-1 önde oynayan Bucaspor’u maçın hakemleri lime lime doğramadı mı? Daha sonra da tüm maçlarda Fenerbahçe’nin kazanması için hakemler ellerinden geleni yapmadı mı?

Bazı gazeteci maskeli tetikçiler devreye sokulup, hem Emenike, hem de Trabzonspor ile ilgili sahte haber üretip toplumu yönlendirmeye çalışmadılar mı?

Aziz Yıldırım, Merkez Hakem Kurulu’na, ‘Şu hakemi istemiyorum, bunu istiyorum’ demedi mi? Dedikleri de harfiyen yerine getirilmedi mi? Profesyonel Futbol Disiplin Kurulunu, Tahkim Kurulu’nu sürekli baskı altında tutup, kendilerine verilmesi gereken cezaları en aza indirip, rakiplerinin cezalarına ise tavan uygulatmadı mı?

Yine neredeyse tüm spor basını tehdit edilerek, ürkütülerek, korkutularak istediklerini yazdırmaya çalışmadılar mı?

Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli; Size soruyorum?

Bu Aziz Yıldırım’ın ve onun çirkin oyunları, tehditleri ile şampiyon olan Fenerbahçe’nin nesini savunuyorsunuz? Nedeni birkaç puan daha fazla oy almak mı?

AKP’den hiçbir dönem memnun olmayan ve o partiye asla oy vermeyen ve vermeyecek olan bir insan olarak yazıyorum bu satırları. Şike süreci içinde ortaya koyduğunuz tavırlarla, benim gibilerden oy hak etmediğinizi gösteriyorsunuz ne yazık ki? Sizin bu Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım aşkının depreştiği sözleriniz olmasaydı zaten Başbakan’da şikeyi yapan kulüplerin arkasında bu kadar duramazdı.

‘Hani spor barış, dostluk ve kardeşlikti’

Büyük Önder Atatürk ne demişti; ‘Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.’ Siz; Atatürk’ü büyük önder kabul edip, onun yolundan gittiğini söyleyen ve tüzüğüne yazan partilerin liderlerisiniz!

Peki Aziz Yıldırım ve onun etrafındaki odağın eylemlerinde, barış, dostluk, kardeşlik, ya da ahlak denen güzelliklerin kırıntısını bile görmek mümkün mü?

Ve sizler, hukuksuzluğa eleştiri getirdiğinizi söylerken bir kez olsun,‘Yahu, burada bir de Trabzonspor var. Bu kulüp namusuyla, gerçekten Atatürk’ün söylediği gibi ‘ahlaklı’ bir yarışın içinde olmuş. Bu namuslu kurumun ve onu yönetenlerin yanında yer almalıyız’ neden demiyorsunuz!

Bir yandan yolsuzluk, hırsızlık, rüşvetten iktidara vururken, benzer suçlamalarla mahkum edilmiş Fenerbahçe kulübünün başkanını arkasında duruyor, ahlaki tüm erdemleri taşıyan Trabzonspor’u ve onu yönetenleri ağzınıza bile almıyorsunuz.

Bu ülkede namuslunun, haklının, emeğiyle yaşam mücadelesi verenlerin sahibi hiç olmayacak m! VBu noktada da Trabzonspor’un erdemli savaşı, namuslu yurttaşların sayısını artırmak için vatandaşlara örnek olarak sunulmayacak mı? Unutmayın ki, sporda her türlü ahlaksızlığı yapanların ‘Hami’si gibi davrananların, vatandaşa ahlak adına vereceği hiçbir şey yoktur.

Bu tavrınızla siz de güçlünün, ezenin, ‘amaca giden her yol meşrudur’ diyenlerin yanında görüntü veriyorsunuz ve bu bizleri endişelendiriyor.

Çünkü bir gün AKP ve Tayyıp Erdoğan mutlaka iktidardan uzaklaşacaktır. Bunu halk yapacaktır.

Umarım bu halk, o gün sizleri seçmek zorunda kalmazlar.

Çünkü sadece şike sürecinde eylem ve söylemlerinizle adalet bekleyen, hukukunun çiğnendiğini düşünen ve gücü elinde bulunduranlar tarafından ezilenlerin derdine çare olmaktan uzak olduğunuzu gösterdiniz.

Siz de gücün hukukunu egemen kılmaya çalışanların yanında, alacağınız birkaç puan fazla oyun peşindesiniz.

Sonuç olarak geleceğim nokta şudur:

Küçük hesap peşinde koşanlar, büyük oyunun ancak figüranı olurlar!

Bilmem anlayabildiniz mi?!

*-*---

 

HÜSEYİN ÖRS’Ü

KUTLARKEN!

 

Eski DYP’li ve şimdinin MHP Trabzon Büyükşehir Belediye Başkan adayı Hüseyin Örs’ü yıllardır tanırım. Sempatik, güler yüzlü, alçakgönüllü ve insancıldır.  Ama bu kadar net, bu kadar ayakları üzerinde durabildiğini hiç bilmiyordum. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe’yi sahiplenen açıklamasının ardından, ‘Trabzon’a geldiğinde, boynuna Bordo-Mavi kaşkol takmayacağım’ diyen Örs, aslında herkese örnek olması gereken bir söz söyledi.

Kısa ama öz!

‘İki yüzlülüğe hayır’ diye haykırdı bana göre…

Biliyorsunuz, yıllardır futbol kulüpleri siyasete alet edilir. Bir lider, hangi şehre giderse gitsin, hemen o ilin takımının renklerini oluşturan kaşkol boynuna takılır. Pozlar verilir. Kulüp ziyaret edilir. Ve bu şekilde de oy devşirme işinin halledildiği düşünülür. Liderler bir tek İstanbul’da her hangi bir kulübün kaşkolünü boynuna takmaz. Çünkü, orada Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Kasımpaşa vardır. Hangisinin kaşkolünü takarsanız, diğer kulübün taraftarlarının oylarını kaybedebilirsiniz.

Ama diğer illerde böyle bir risk yoktur. Hatta o ilin takımının taraftarının da gönlünü kazanmış olursunuz.

Düpedüz ikiyüzlülük!

Siyasilerinki iki yüzlülük de, liderin boynuna kaşkol takan taraftarlar ne?

Gönül verdiği takımı aşağılamaktır bu davranış. Bir başka kulübün taraftarı olduğu bilinen lidere kaşkol takan taraftar, taraftar değildir bana göre!

Ve gelelim yeniden Hüseyin Örs’e…

Davranışıyla sadece siyasilere, tabanına ve Trabzonlulara mesaj vermedi bana göre… Tüm taraftar gruplarına, diğer siyasi partili yetkililere, belediye başkanına ve belediye başkan adaylarına…

Örs yolu açtı, umarım diğerleri peşinden gider!

Tebrikler Sevgili Kardeşim! Bu duruşun bundan sonraki yolunun ışığı olsun.

Ve o yoldan hiç dönme!...