Neoliberalizm ekonomik temelli olup, Keynesci ekonomik modelin yıkılmasıyla 1970'li yıllarda dünyada ivme kazanmaya başlamıştır.

Bu modelde devlet serbest piyasa ekonomisiyle yönetillmesine karşın özel teşebbüsü öne çıkararak piyasaya hakim olmasını hedeflemiştir.

Bununla birlikte kamu kesiminin büyümesine engel olacak önleler alınmıştır.

Zira neoliberalizme göre kamunun payının artırılması özel sektörün küçülmesi anlamına gelmektedir.

Yani mevcut şartlara göre bu sistem klasik liberalizme göre çok daha ekonomik odaklıdır.

Burada fiyat denetimini yapanlar devlet kurumları değil özel kurumlar olup, şirketlere en fazla serbestlik tanıyan bir ekonomi modeli olmakla birlikte merkezi planlamaya karşı çıkarak iktisadi alanda kendi menfaatlerini ve özgürlüğünü her şeyin üstünde görmeleri ve savunmalarıyla bilinmektedir.

Devlete bakış açılarıysa hızla silahsızlanma ve savunmaya ayrılan payın azaltılarak orduya ayrılan fonların yeni marketlere aktarılması anlamında kullanılarak devletin denetim mekanizması minimize edilmek istenmektedir.

Bu kuralsızlık çerçeveside özel sektöre her türlü imkanın sağlanması hedeflenmektedir.

Eskiden güçlü devletler fakir devlwtlerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürmek için savaşa baş vurarak bu hedeflerini gerçekleştirirlerdi.

Daha sonra tam olmamakla birlikte devletlerin yeraltı kaynakları o devletlere hibe olarak demiryolları yapılarak en ücra köşelerdeki madenleri bu yollarla limanlara oradan da işlenecekleri fabrikalara taşınıp işlndikten sonra aynı ülkelere ve diğerlerine yüksek fiyatlarala satılarak sömürü mekanizması devam ettiriliyordu.

Şimdi ise bu pahalı iki olay devre dışı bırakılarak borçlandırma, ikili ve küresel antlaşmalar yapılarak sömürü mekanizması güçlü devletlerin uluslararası holdingleri aracılığıyla sürdürülmektedir.

İşte tamda burada özelleştirme adı altında ülkemizin tarım alanları ile tarıma dayalı milli sektörlerin tamamı bu liberalizmin öncüsü devletlerin uluslararası holdinglerine satılmıştır.

Burada ki temel açmaz borćlandırmak ve bunun karşılığında (Şeker fabrikaları, Tütünün yasaklanması ve fabrikalarının satılması, Soya yağı fabrikası, Devlet üretme çiftlikleri, Sebze fidesi üretim seraları, Tohum islah istasyonlarının kapatılması, Çiftçi dostu birliklerin çökertilmesi,Belli illerin hayvancılık bölgesi olmaktan çıkarılması, Hara'ların kapatılması, Meraların bakılmayarak elden çıkarılması, Toprsksu ve Toprak araştırma enstitületinin kapatılması, Zirai karantina ve zirai mücadele böge başkanlıklarının kapatımadı'', Devlete ait süt fabrikaları ve et balık kurumlarının satılması, Tohumluk patates üretim  ve meyve fidanı üretimi yapan çiftliklerin satılması, 1.2   ve 3. sınıf tarım arazileriyle 4. Sının özel ürün arazilerinin imara açılmasına izin verilmesi, Ülkemizde üretilen ürünler çiftçinin elinde çürürken aynı ürünletin yurt dışından ithaline izin verilmesi, Sulama kooperatiflerinin işlevsiztirilmesi, Sulama konusunda ywni barajların yapılmaması, Hal ve çay yasasının hala çıkartılmaması, Önemli ölçude tarım arazilerinin yabancıların eline geçmiş olması,Derelerin kapasitelerinin üstünde HESyapılması nedeniyle kırsalda kültür balıkçılığı üretiminde önemli azalma olması, Çiftçiletin GSMH'dan almaları gereken  yüzde bir'lik payın 250 bin tl'sinin hala ödenmemesi Tarlatan markete kadar uzanan gıda zincirinde denetimin ywtwrli düzeyde yapılmaması, girdi fiyatlarının çiftçiyi tarımdan koparacak kadar artması,) tarımssl gücümüzün ve refah topluma olma imkanımızın elimizden alınması olmaktadır.

Yukarıda da açıklandığı üzere1980 'li yıllardan bu yana yani 42 yıllık dönemde neoliberalizm serüveninin ülkemizde yarattıği üretimden uzaklaşarak hazır tüketen ve insanca yaşama hakkımızın ne kadar çıkmazda olduğunun kronikleşmiş bir göstergesidir.

Toplumumuzun üretim dinamikleri elden çıkmış yoksulluk ve yoksunluk gittikçe artarken açlık tehlikeside ürkütücülüğünü aşmış görünmektedir.

Bu ciddi bir tehlike olup toplum yaşamını tehdit eder boyutlara gelmesi güçlü devletimizi zayıflatarak daha sıkıntılı bir evreye girmesine sebep olabilir gibi bir algı gözlelenmektedir.

Onun için devletin toplum aleyhine olan her şeye müdahale etmesi mümkün ve meşrudur Bu bağlamda 1980 yılından itibaren devletin maruz kaldığı tüm üretim politikalarını ve kültürel dinmaiklerini bu çıkmazdan kurtulmak için kullanımını ertelememeli ve aksi telaffuz dahi edilmemelidir.

Zira sessiz kalınırsa Neoliberalizm ileriye doğru uzanan yıllar için bize daha fazla fırsat tanımayacaktır.

REFAH DEVLETİ İÇİN TOPLUMSAL ÜRETİM SEFERBERLİĞİ HER TÜRK VATANDAŞININ GÖREVİDİR.