Her yıl 15 Eylül’de kutlanan Dünya Lenfoma Farkındalık Günü, yalnızca bir hastalık hakkında bilgi vermek için değil, aynı zamanda kanserle yaşayan bireylerin görünmeyen yönlerine ışık tutmak için de önemli bir fırsat. Bu görünmeyen alanın en kıymetli kavramlarından biri de “psikoonkoloji”dir.

Psikoonkoloji, onkoloji ile psikiyatrinin kesişiminde yer alan genç ama giderek önem kazanan bir alandır. Kanser tanısı alan bir insanın yalnızca bedeninin değil, duygularının, düşüncelerinin ve ilişkilerinin de sarsıldığını iyi bilir. Kaygı, umutsuzluk, uykusuzluk, geleceğe dair korkular ya da tedavi sürecinde yaşanan bedensel değişimlerle baş etme zorlukları sık görülen tepkilerdir. Bu duygular hastalığın kendisinden bağımsız değildir; kimi zaman tedaviye uyumu, kimi zaman da iyileşme sürecini doğrudan etkiler.

Psikoonkolojinin temel amacı, hastanın sadece tıbbi değil, ruhsal iyilik hâlini de desteklemektir. Bireysel ya da grup terapileri, stresle baş etme becerilerini geliştiren psikoeğitim programları, ilaç tedavileri ya da yakınlarını kaygı ve belirsizlikle baş etmeye hazırlayan aile destek çalışmaları bu alanın önemli uygulamalarıdır. Böylece hem hasta hem de yakınları için süreç daha yönetilebilir hâle gelir.

Lenfoma gibi kanser türleri artık çok daha başarılı şekilde tedavi edilebiliyor. Fakat bu yolculuk, yalnızca laboratuvar sonuçlarıyla ölçülemeyecek kadar çok boyutlu. Psikoonkoloji bize hatırlatıyor ki kanserle mücadelede ruh sağlığının korunması, en az kemoterapi kadar kıymetli bir tedavi parçasıdır.

Bu 15 Eylül’de, yalnızca hastalığın biyolojik yönlerine değil, onun insanın ruhuna bıraktığı izlere de dikkat kesilelim. Çünkü iyileşmek, çoğu zaman hem bedeni hem de zihni birlikte onarmaktan geçer.