Tarihi başarıların elde edildiği dönemlerde Trabzonspor futbolcu üretir, satar, yeniden üretir ve yaşamını böyle sürdürürdü. Kentin katkısı için de sigara, fındık, çay satışı, sinema biletlerinden, İran’a giden kamyonlardan, çimento fabrikasında satılan her çimento torbasından pay alınırdı. İstanbul’daki güçlü isimler kulübe ekonomik destek verirken, özellikle dayanışma geceleri başrol oynardı. Bir de başkan Şamil Ekinci’nin katkısı olurdu.

Ne sponsor, ne TS Clup, ne kombine, ne naklen yayın ve reklam geliri vardı. İsim hakkı gelirlerini kimse düşünemezdi bile… Avrupa kupalarından da devasa rakamlar kasaya girmezdi. Ama Trabzonspor neredeyse borçsuz yönetilir, takım da zirveyi hiç bırakmazdı…

Sonra ne mi oldu?

Delikli demir çıktı, mertlik bozuldu!

Yani 12 Eylül darbesinden sonra yürürlüğe giren Turgut Özal orijinli, 24 Ocak kararları Türkiye’yi çok uluslu yabancı sermayeye peşkeş çekerken, Trabzonspor’u da tutsak aldı. Başkanlık makamı müteahhitlerin eline geçti. Yabancılaşan, başkalaşan, üretmeyen, sadece tüketen, değerlerini satarak ayakta kalmaya çalışan bir Trabzonspor vardı karşımıza…

 HERKES BİR YERİNDEN TIRTIKLIYOR!

 Artık kulübe katkı yapma çabasındaki taraftar, iş adamı, bürokrat, yönetici, teknik adam ve futbolcu gitmiş, yerlerine Trabzonspor’u hep bir yerlerinden tırtıklamaya çalışanlar kalmıştı.

Bunun sonucu da sürekli satarak yaşamaya çalışan bir kulüp yapısı ortaya çıktı.

Ziya Bey sahasını site yaptılar önce… Büyük gelir getirecekti. Ama giderler öyle artmıştı ki, buradan gelen kira geliri hiçbir işe yaramaz olmuştu. Ve Trabzon gençliğinin hizmetindeki bir semt sahası yok edilmişti.

Sonra futbolcular alındı, satıldı… Altyapıdan üretilenler büyük paralar kazandırdılar. Hami, Gökdeniz, Fatih gibi… Ama yıldız diye alınanlar, yok pahasına elden çıkarıldı, kulüp ekonomik bataklığa saplandı. Her gelen borcu azaltacağını söyledi ama bu kara delik katlanarak büyüdü…

Atay Aktuğ geldi, kulübü borsaya açtı, yüzde 25’ini sattı ama borcu azaltamadı. Nuri Albayrak, İstanbul’daki tesisleri sattı, Fatih’i sattı ama borç yine katlandı. Sadri Şener yönetimi de batan geminin malları gibi gördü Trabzonspor’un değerlerini. Sata sata elde bir şey kalmayınca ‘kağıt parçası’ denilerek borsadaki hisselerinin tümünü piyasaya sürdü. Ama yine borç batağı sarmalında boğuldu Trabzonspor…

 TOLGA DEĞİL, ONUR GİTMELİYDİ!

Ve İbrahim Haciosmanoğlu, Akyazı’daki stadın isim hakkını satıp, borçları eritmeye çalışacağını söylüyor.  Umudunu buraya bağlamış görülüyor. İyi de, isim hakkı geliriyle gerçekten borçsuz bir Trabzonspor ortaya çıkacak mı?

Sanmam!...

Çünkü bir yandan da yıldız oyuncu transferi peşinde koşuyor. Bu yıldız transferinin Trabzonspor kulübünün ‘kara deliği’, ‘en büyük belası’ olduğunu o da, çevresindekiler de kavrayamıyor.  Başbakan, bakan veya işadamlarının kapısında para dilenmek de çözüm değil, hatta kulüp adına çok aşağılayıcı bir davranış biçimi!.. Kaldı ki bakan gidince, başbakan kendi derdine düşünce cıscıbıldak ortada kalırsınız, sonra da ağlaşıp durursunuz!

Aslında sorun bir şeyleri satmak, kapı kapı dolaşıp para bulmaya çalışarak ve borcu azaltmakta, ya da sıfırlamakta değil. Asıl sorun üretmemekte, ürettiğiyle ayakta kalmaya çalışmamakta bana göre… Siz bugün satacağınız isim hakları, kulübün gayrimenkulleriyle borcu sıfırlayabilirsiniz. Başbakan ve bakanlardan alacağınız paralarla kadroya yeni yıldız da katabilirsiniz. Ama Maluda gibilere 2,5 milyon Euro, Bosingwa’lara 2 milyon 300 bin Euro, Zokora’lara 1 milyon 650 bin Euro vermeye devam ederseniz, yeni yıldızlara da benzer paralar öderseniz, iki yıl sonra borç 400 milyon olur, şaşkınlığınızdan küçük dilinizi yutarsınız!

Demem o ki, Trabzonspor, öncelikli olarak oyuncu üretecek, kendi ekonomik gücüyle hareket edecek. Sonra etinin budunun ne olduğunu bilecek, bugünkü gelir kaynakları ölçeğinde bir futbolcuya 750 bin Euro’nun üzerinde para ödemeyecek. Ve bunu vazgeçilmez sistemi haline getirecek.  İşte o gün borcu bitirir, ayakta durur, siyasetten, TFF’den veya zengin işadamlarının kapısında para dilenmekten kurtulursunuz.

İbrahim Haciosmanoğlu başkanlığındaki yönetim geldiğinde, yaklaşık 3,5 milyon lira kazanan kaleci Onur’u gönderip, 2 milyon lira alan Tolga’yı tutsaydı… Bu ücretin üzerinde olan Zokora, MarcJanko, Volkan, Olcan, Bamba gibi isimlerle de yollarını ayırıp, kendi özgün modeline dönüş adımı atsaydı, inanın bir sezonda borcu yarı ya indirmişti. Bu uygulamayı 2-3 yıl devam ettirebilseydi  hem başarı kazanır, hem prestiji artar, hem de kasada parası da olabilirdi.

 ÖZKAN SÜMER BAŞARMIŞTI!

 Belki bilmezsiniz, hatırlatayım!

Özkan Sümer başkan seçildiğinde ve kulübün tüm gelirleri ipotek ve temlik altındayken ilk iş Sergen, Oktay, Nesim, Yançhev, Milosevwski, Nikolovski, Löbe ve benzer 13 futbolcuya kapıyı gösterdi. Her birinin bonservislerini eline verdi. Bunu yaptığı için başta kendisine büyük eleştiriler getirmiş. ‘Neden bonservis bedeli istemedin?’ diye kızgınlıkla sormuştuk. Yanıtı, “Eğer bonservis bedeli talebimiz olsaydı, onlara en az bir sezon daha katlanmak zorunda kalırdık ve kulübün kapısına kilit vururduk. Onları gönderdik, yerlerine yetenekli ama ucuz oyuncular alıp, ekonomik dengeyi oluşturacağız” açıklamasını yapmıştı.

Ve zaman onu haklı çıkardı. Hüseyin’ler, Muzaffer’ler, Selahattin’ler, Mehmet Yılmaz’lar, derken Fatih Tekke geri getirilmişti. Altyapıdan Tolga, Zayfun, Ali Şen gibi genç yetenekler kadroya katılmıştı. Aurelio, Da Silva, Jarro, Somers ve benzeri yabancılar çok düşük maliyetlerle kulübe kazandırılmıştı.  Yerli olarak da Erdinç, Serkan Kılıç, İbrahim Ege, Emre Toroman türü oyuncular alınmıştı. Gerçi Van de Paar, Salazar, sonrasında Augustin, Romaschenko ve benzeri hatalar da yapılmıştı. Ama hata oranı, doğruların yanında kaybolup gitmişti. Ve 28 ayda Trabzonspor kendini dönüştürebilen, borcu yarı yarıya azalmış bir kulüptü…

 ŞİMDİ 1461 DE VAR!

 Bugünkü koşullar Özkan Sümer’in döneminden çok daha avantajlı… Gelir kaynakları çok yüksek ve çeşitlilik açısından büyük fırsatlar sunuyor. Hem gurbetçiler arasında, hem de Süper lig ve PTT 1. Ligi’nde çok sayıda Trabzonlu futbolcu top koşturuyor. Ve bir de altın yumurtlayan tavuk 1461 Trabzon gibi elde müthiş bir değer mevcut…

Tüm bu avantajları kullanma şansı elinizde…

O nedenle sürekli bir şeyleri satarak, ya da kapı kapı dolaşıp para bularak yaşama alışkanlığından vazgeçin.

Biraz da üretin, ürettiklerinizle ayakta kalın ve Trabzonspor’u tarihi kimliğiyle buluşturun.

O gün ilk alkışı tutanların başında yer alacağım.

Ve inanıyorum ki bir gün gelecek, Trabzonspor’u seven tüm insanlar önünüzde saygıyla eğilecek!