Yaradılış olarak ihtiyaçlar sonsuz olup,ekonomi büyüdükçe talepler dünyanın karşılayabileceğinden daha fazla artmaktadır.

Ancak herşey daha üst düzeyde belirlenmeye doğru gittiğinden bu durum ekonomiyle paralel gitmemektedir.

Dünya ekonomisi son elli yılda yedi kat artarken doğal yaşam destek sistemleri aynı kalmayıp geriledi.

Su kullanımı üç kat arttı bin yılda oluşan topraklarda israf ve tarım dışı kullanım hat safhaya ulaştı.

Toprağa bağlı üretim ve bireysel düzeyde beslenme gıda güvenliğinin temel göstergesi olup,kişi başına üretilen tahıl miktarında düşüşün milyonlarca insanın kıtlıktan ölmesine sebep olmuştur.

1959-1961 yıllarında kıtlıktan çinde 30 milyon insanın ölmesi çok vahim bir örnek olmakla birlikte yaşanan bir gerçektir.

Bu ve buna benzer olaylar dünya üzerinde hala yaşanmakta olup,AET(Avrupa ekonomik topluluğu) üçüncü sanayi devriminde zirveye ulaşarak tarımı yani toprak kullanmayı ötelemiş ancak,sanayi gelirinin tamamını ve hatta merkezi bütçenin önemli bir kısmını tarım ürünleri ithalatına ayırmasına rağmen başa çıkamayarak yeniden toprağa yönelmiştir.

Bu bağlamda yapılan projeksiyonlara göre ülkemiz nüfusunun 2050 yılında 103 milyona ulaşacağı belirtilmektdir.

Yani 30 yılda nüfusumuz 20 milyon artarak heryıl soframıza yaklaşık 700 bin kişi daha oturacaktır.

Onun için üzerinde yaşadığımız suyumuzu gıda maddemizi temin ettiğimiz hatta ölülerimizi ona emanet ettiğimiz ve yaşamımızın olmazsa olmazı topraklarımızı korumak zorundayız.Zira toprak bir ülkenin DERİSİDİR.

Gittikçe tarımda dışa bağımlı bir duruma gelmekte olan ülkemizde kesinlikle üretim planlamasına yönelik kullanılabilir tarımsal toprak planlamasının yapılması zorunludur

.Onun için özellikle 1. 2. ve 3.sınıf tarım arazileri TARIMSAL SİT ALANI olarak belirlenmeli ve sonsuza dek korunmaları sağlanmalıdır.

Bunu yaparken başta TARIM bakanlığı olmak üzere Enerji,Çevre,Sanayi,Ulaştırma bakanlıkları ile Üniversitelerin ilgili fakülteleri ve bu konuda hizmet veren sivil insiyatifler bir araya gelerek ulusal bir tarım reformu hazırlamalıdırlar.

Yoksa topraklarımız imar planları,hava alanları,petrol doğal gaz boru hatları sanayi çarşıları gibi yeniden geri kazanımı imkansız olan faaliyetler neticesinde elimizden çıkmaya devam edecektir.Sözü edilen yatırımlara karşı değilim ancak,bunlar bir MASTER plan çerçevesinde yapılmalı.

En azından böyle yatırımlar yapılırken nereler tarım alanı ,nereler turizm alanı,nereler sanayi koridoru,nereler SİT alanı nereler demir yolu teknokent ve nereler imar alanı bilinmesi gerekmektedir.

Bunun için MASTER plan şart.

Konu oldukça uzun ve tarım toprakları azalmaya verimlilik yavaşlamaya ve nüfusumuz daha fazla artmaya devam edeceğine göre gelinen aşamada ülkemizin ulusal güvenliği besin kıtlığı ve yüksek besin fiyatları ile tanımlanması istenmeyen bir politika olarak önümüze çıkmaması için, TOPRAKLARI İSRAF ETMEDEN ÜRETİM,ÜRETİM VE YİNE ÜRETİM.

Aksi taktirde ülkemizin dışa olan tarımsal bağımlılığı gittikçe artacak ve önemli bir milli servetimizde yabancı ülkelerin çifcilerinin cebine girmiş olacaktır.

Bu durumu geriye çevirmek için topraklarımız korunmalı ve çiftciler üretimden gelen güçlerinin karşılığı olan çok kutsal olan emek, değer olarak ceplerinde kalmış olacaktır.