Hikâyeyi Aksal Yavuz anlattı. Öylesine duygu yüklüydü ki, her anı insanı tam kalbinden vuruyordu. Geçmişten bugüne, geleceğe kayıt düşen, Trabzonspor taraftarlarının ‘sevdasının’ sanal değil aslında ne kadar ‘gerçek’ olduğunu gözler önüne seriyordu.

Hani evlenirken çiftler birbirlerine, “hastalıkta ve sağlıkta, iyi ve kötü günde” sözü verirler ya, kahramanımız bırak hastalığı ölüm döşeğinde bile Trabzonspor’u düşünüp, onunla hayata ‘tutunmaya’ çalışıyordu.
İstanbul’da doğan, orada büyüyen ve sınıfının tek Trabzonsporlusu 14 yaşındaki Gökhan Uzun lösemi hastasıydı. Gençliğinin baharında yakalandığı amansız hastalığın pençesinden kurtulmak için mücadele veriyordu. Volkan Konak’ın Cerrahpaşası’nda tedavi görüyordu.
Süper Lig bitmiş, Trabzonspor şampiyon olamamıştı. Çeyrek asrı aşkın süredir herkesin tekrarladığı gibi o da “seneye inşallah!” demişti. Lakin takımının şampiyon olamaması umurunda değildi. Hastalığını yenebilirdi, Trabzonspor tutkusu ölümsüzdü.

Tedavisi süresince arkadaşları ziyaretine geliyordu. Dışarıda olup biten umurunda değildi, sorusu hep aynıydı: “Trabzonspor’un durumu nasıl, transfer var mı?

Babasını çağırdı, “Çok heyecanlıyım. Trabzonspor çok futbolcu alıyormuş. Bana bilgisayarımı getirir misin” dedi. Baba koşarak eve gitti, bilgisayarı getirdi. Yavaşça yatağından doğrulan Gökhan, Trabzonspor haberlerine göz gezdirmeye başladı. Ardı ardına gerçekleştirilen transferleri görünce, gülümsedi. Morali de keyfi de yerindeydi artık!

Bu anı, geçici süre Macaristan’a giden beden eğitimi öğretmeni Cem ile paylaşmak istedi. ‘Yorgun elleriyle’ klavyenin harflerine vurarak kelimeleri sıralıyordu. İlk cümlesi, “Canım öğretmenim” oldu…

Trabzonspor ne futbolcular alıyor görüyorsun değil mi? Bunlar şampiyonluğun habercisi değil midir? Öyle mutluyum ki anlatamam.

O kahreden “iyileşmeyeceğimi biliyorum” sözünü satır arasına sıkıştırdı, şöyle bitirdi: “Öğretmenim, hiçbir şey zoruma gitmez, Trabzonspor’un şampiyonluğunu göremeden ölürsem, işte zoruma o gider.

Birkaç gün sonra öğretmeni yurt dışından döndü. Bilgisayarını açtı, Gökhan’ın mailini okudu, ağladı. Sonra onu cep telefonundan onu aradı. Karşı taraftaki ses, “Sizlere ömür hocam” deyince, yere yığıldı. Gökhan, hastalığını da yenememiş, Trabzonspor’un şampiyonluğunu da görememişti!

Yaşasaydı, geçmişte iki kez şampiyonluğu ellerinden alanların bu kez kaçamadığını, 3 Temmuz’da başlayan Şike Soruşturması’nda yakalandığını görecekti. Onların tutuklandığını, adalete hesap verdiğini görecekti. UEFA’nın, Türkiye Süper Ligi’nin ‘gerçek şampiyonu’ Trabzonspor’u, Şampiyonlar Ligi’ne almasına rağmen hala kupamızın verilmediğini görecekti. Eninde sonunda onun da geleceği inancını yüreğinde taşıyacaktı.

Olmadı, nefesi yetmedi…

Şimdi siz, sizler… Sahada, “paraya karşı emeğin savaşını veren” Şenol Güneş’in, futbolcuların alın terini, emeğini çalanlar…
Siz evet siz, size söylüyorum. Gökhan’ın ölüm döşeğindeki o sevdasını, o duygusunu, o umudunu, belki de hayatında son kez göreceği şampiyonluğu, milyonlarca lira harcayıp elinden alanlar…

Her delili yok sayabilirsiniz, hatta hepsini karartabilirsiniz. Lakin tarih Gökhan’ı da yazdı! İşte bunu yok edemeyeceksiniz!

Ve söyler misiniz bana, o çocuktan nasıl helallik alacaksınız?