Çevre tek boyutlu bir kavram olmayıp çok boyutlu görsel bir kavramdır.Onun için temeli bireyden başlayan ve toplumsallaşan vazgeçilmez olayın öznesidir.Bu bağlamda mevcut özneyi  yani ekosistemi merkez kaç kuvvetine kaptırmadan bizden sonraki kuşaklara çevremizi mutlu ve yaşanabilir bir güzellikte bırakmak en vatani , en insancıl bir görevdir.Onun için yaşamın temelini oluşturan canlıların yani biyoçeşitliliğin korunması insanlık için ana temeldir.Daha açıkçası ekosistem.insan hayatını kolaylaştırır, havayı suyu temizler, gıdalara erişimi kolaylaştırır, afetlerin oluşumunu azaltır.Doğanın biz insanlara sağladığı bu kadar hayati faydalara rağmen biz insanlar doğaya hala kötülük etmekteyiz.Mesela arılar olmazsa birkaç yıl içinde tüm meyve veren ağaçların yok olacağı(Albert Einstain) ,Deniz bitkilerinin her yıl atmosferimizin oksijeninin yarısından fazlasını ürettiği ve Gelişmiş bir ağaçın bir yılda 22 kilo karbondioksit emerken oksijen üretmesi gibi sayısız faydaya rağmen biz doğaya zarardan başka hiç bir şey vermiyoruz.

Biz insanlar doğayı hovardaca kullanarak kendi geleceğimizi yokederken ilkokuldan başlayarak tüm hayatımız boyunca çevreye karşı toplumsal bilinçlendirme önlemleri alınarak bu kavram insanımızın beynine kazınmalıdır.YOKSA; Yeraltı suları , dereler denizler, şehir imgesine uymayan imar planları, plansız yollar, istenilen her alana maden işletme ve arama ruhsatlarının verilmesi, orman yangınları ve tahribatı,fabrika ve evsel atıkların arıtılmadan sucul ortamlara deşarj edilmesi,bilinçsiz ilaçlsma ve gübreleme,siyanür kullanarak altın arama,doğanın çöp deposu haline getirilmesi,yıllarca ayrışmayan plastik gelişigüzel her tarafa saçılması,baca ve egsoz gazları gibi bir çok çevresel olumsuz gelişme yaşam alanlarımızı yokederken yani doğa insanlık aleyhine dönüştürülürken ÇEVRE günü diye beş haziranda atılan nutuklar gelip geçici bir eylemden başka bir anlam taşımamaktadır.

Çevre olayı kesintisiz ve güncel olup, devamlı bir şekilde korunmalı ve bu konuda yeni bir çevre Kanunu çıkarılmalıdır.Yoksa bizden sonraki kuşaklara şimdi bile ağır baskı altında olan çevreyi bu gidişle yaşanabilir olarak bırakmaya ömrümüz yetmeyecek ve şansımızda kalmayacaktır.Bu bağlamda toplum olarak daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz olacaktır.Yani çevrenin dili evrensel olup,insandan başlayarak ; böceğinden kanatlısına,sürüngeninden karıncasına,balığından su bitkisine,deniz ve gölden deresine,yeraltı sularından yağmur havzalarına,otundan ağaçına, toprağından dağına, merasından ekim alanlarına kadar ekosistem ve habitatı korumak biz insanların birincil görevi olmalıdır.

Hiç bir insan hayatta zararına çalışmaz onun için doğanın bize gösterdiği hiç bir beklentisiz dostluğu bizde ona göstermeliyiz.Dahası;toplumsal hassasiyetin devam edip süreklilik kazanması gelecek kuşaklara yaşanabilir bir çevre bırakmamızı zorunlu kılmakta ve bizler buna mecburuz.Daha açıkçası çevre sorumluluğu bir miras olup herkes bu mirastan üzerine düşen görevi yerine getirmelidir. ŞÖYLEKİ;
●--Ölürken bile ağaç dikiniz(Hadis-i şerif)
●--Ormanlarımdan bir dal kesenin kol'un keserim(Ferman)
●--Yeşil görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur(Atasözü)
Bu kıymetli sözler uzun deneyimler sonucunda söylenmiş olup, hepside çevreye ve korunup yaşatılmasına, kuşaktan kuşağa bir miras olarak devretilmesine ışarret etmektedir.
ÇEVRE BİZİM İNSANLAR BİZİM SAHİP ÇIKALIM.