Geçen haftaya damga vuran en önemli olay sınırımızı ihlal eden Rus savaş uçağının pilotlarımız tarafından düşürülmesiydi. Kendini dev aynasında gören, her yaptığı eylemi mubah gören,  şımarık ve kural tanımayan Rus lider Putin, sonunda hiç beklemediği bir ders aldı. Bir anda büyüsü bozulan, ihtişamı yerle bir olan Rus liderin gerçek yüzü ortaya çıktı. Üst üste açıklamalar ve tehditlerle; ne yapacağını şaşırmış, ne söyleyeceğini bilmeyen bir lidere dönüştü.

Bu olay bana Davos’taki “One Minute” olayını hatırlatıyor. Hepimizin malumu: Sayın Cumhurbaşkanımızın İsrail Cumhurbaşkanına söylediği sözlerden sonra İsrail Başbakanı Netanyahu’nun açıklamaları ve içimizdeki İsrail severlerin söyledikleri tam da bugünkü gibiydi. Bu olayın Türkiye’yi yalnızlaştıracağı, ekonomik kayba uğratacağı, ülkemizi güçsüz düşüreceği söylenmiş; kıyamet senaryoları çizilmişti. Sonuç ne olmuştu? Hiçbir şey. Bugün de yaşanan budur. Yapılan açıklamalar ve boş tehditler makyajı dökülen Putin’in imajını kurtarma çabalarıdır.

Evet, Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi; “Dünya beşten büyüktür.” Yani Türkiye’nin gücü, varlığı, büyüklüğü Rusya ile ikili ilişkilerinden ibaret değildir. En güzel ilaç zaman ve sabırdır. Yazıma bu haftanın önemli olayı Tahir Elçi olayıyla devam etmek istiyorum. Bilindiği gibi Tahir Elçi bir televizyon kanalında PKK terör örgütü için “PKK, terör örgütü değildir.” demişti. Bu sözünden dolayı hakkında tutuksuz yargılanmak üzere soruşturma açılmıştı. Bu sözünden dolayı tepkiler almıştı.

Elbette Elçi’nin bu açıklaması kabul edilebilir bir şey değildi. Ama o coğrafyada yaşayan, üstelik baro başkanı olan ve siyasi görüşü itibariyle de PKK terör örgütüne sempati duyan birinin bu tür açıklamalar yapması günümüz şartlarında çok da garip olmasa gerek. Ayrıca PKK terör örgütünün siyasi uzantılarının her gün yaptıkları pervasız ve sorumsuz açıklamalar; Elçi’nin açıklamalarından daha ağır, daha tahrik edici bir mahiyettedir.

Elçi’nin yaptığı bu açıklama onun için sonun başlangıcı olmuştu. Ülkeyi her fırsatta karıştırmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmüştü. Fırsat kollayan hainler, sonunda fırsatını bulup Elçi’yi terörle ilgili açıklama yaparken öldürdü. Elbette kim olursa olsun, siyasi görüşü, dünya görüşü ne olursa olsun; kimseyi ilgilendirmez. Hatta neye, kime hizmet ederse etsin her türlü katliama karşıyım. Ayrıca hiç kimse görüşlerinden dolayı öldürülemez. Eğer bunlar devletin birliğine, dirliğine zarar veriyorsa bunların hesabı kanun önünde sorulur.  Ama o gün Diyarbakır’da sadece Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi mi öldürüldü? O gün o alanda iki tane polis evladımız kalleşçe, alçakça katledildi.

Bundan neden kimse söz etmiyor? Kaç gündür bütün yazılı ve görsel medyanın yazarları, çizerleri “Tahir Elçiyi kim öldürdü” diye; yazıyor, çiziyor. Programlar yapıyor. İyi de neden öldürülen iki polisimizi “kim öldürdü?” diye program yapılmıyor, yazılmıyor, çizilmiyor. Yoksa bu ülkede kahraman olmak için terör destekçisi mi olmak lazım? Daha da önemlisi her terör olayında PKK sözcüleri çıkıp “katil devlet” diye açıklamalar yapıyor. Yahu bu ne pişkinlik, bu ne cüret, bu ne alçaklıktır! Bu nere kadar böyle devam edecek? Bunun adı demokrasi olamaz, ifade özgürlüğü hiç olamaz. Hükümet biran önce o coğrafyada devlet otoritesini sağlamalı. Devletin gücünü herkes görmeli. Özellikle de devletten maaş alıp devlete meydan okuma cüretinde bulunanlar. Eğer böyle olursa oradaki halk devletine güvenir, devletinin yanında yer alır.