İnsanoğlu gariptir.
İnsan dediğimiz varlığın, dini, dili, ırkı, cinsiyeti yoktur.
Doğumdan sonra bulunduğu toplum, içerisinde yaşadığı kültürel yapı, aldığı eğitim, kazanımları, çevresel faktörler ve bir sürü diğer etkenlerle insanların algısı ve düşünce yapısı gelişir.
İnsanoğlu gariptir.
Çabuk adaptasyon yeteneğine sahiptir.
Karadeniz sahilinde yada Fırat nehri kenarında mayolarla yada elbiselerle denize ve nehre giren insanları dört gözünü açıp, türlü türlü laflar söyleyen insanlarımız. Alanya, bodrum ya da çeşme de “üstsüz” lerin bulunduğu plajlara gittiğinde 2 yada 3 gün sonra kimseye bakmamaya daha doğrusu etrafta olanlar dikkatini çekmemeye başlar.
İnsanoğlu gariptir.
İnsanoğlu bilmiştir.
Yorum yapmaktan kaçınmaz. Bir konu hakkında hiç bilgisi olmasa dahi söyleyecek bir şeyleri her zaman vardır. Onun için ne zaman nerede ne söyleyeceğini asla bilemezsiniz.
İnsanoğlu gariptir.
Gördüğüne inanır yada inandığını görür.
Çok geniş bir hayal gücüne sahiptir. Hayal kurarlar, düşündüklerini gerçek sanırlar. Ne zaman neyin gerçek neyin yalan olduğunu unuturlar. Ve çoğunlukla da “ Kendi yalanlarına kendileri inanır.”

Böyle felsefi bir giriş yaptıktan sonra size asıl söylemek istediğim konuya girmek istiyorum.

başta bahsettiğim gibi insanoğlunun adaptasyonu yüksektir. İçinde yaşadığımız dünyada bulunduğumuz çevrede gördüklerimizi o kadar çok benimseriz ki. Artık bir süre sonra her şey bize çok olağan gelir. Farklılıkları göremeyiz. Hep dışarıdan gelenler bizim alıştıklarımızı daha çok görür ve farklılıklar hemen göze batar.

Bir mimar olarak,
Yurt dışına ya da şehir dışına çıktığımda bolca gözlem yapma imkanına sahip olurum. Binaları, mekanları, çevre düzenlemelerini ve özellikle “ şehir siluetlerini”.
Her şehrin kendine ait bir kimliği, politikası ve yaşam şekli var.
Sizde bilirsiniz,
Bazı şehirlere isimler verilmiştir.
Tarih şehri, öğrenci şehri, doğa şehri, eğlence şehri, v.s.
Birkaçını barındıranlara mega kent.
Hiçbirini barındırmayanlara ise
İsimsizler deniliyor. !
Yaşadığımız şehir Trabzon’a baktığımızda, hangi köşesinden tutup ne isim vereceğimizi bilemiyoruz.
Bundan dolayı isimsizler arasına katılıyor Trabzon’umuzda.
Şehir büyüyor.
Batıda Akçaabat ilçesiyle neredeyse birleşti.
Doğu da ise Yomra ile arasında çok fazla bir mesafe kalmadı.
Yapılan sahil yolu ile birlikte denizden uzaklaştırıldı.
Sahil yolunda ilerlerken şehri izlediğinizde gözünüze neler çarpıyor?
Hiç dikkat ettiniz mi?
İçinde yaşayanlar değil de, dışarıdan gelenler bu konunun daha çabuk farkına varıp yorum yapabiliyorlar…
Şehri tanımlarken,
Beşirli tarafında ,
Siteleri görüp yüksek katlı binalar, siteler , site yaşamı mevcut diyorlar.
Değirmendere bölgesinde,
Çimento fabrikasının , muazzam yükseklikte ve kocaman bacalarını görünce , şehrin merkezine bu kadar yakın bir yerde böyle bir yapının varlığına hala kalabildiğine inanamıyorlar.
Maçka tarafında,
Doğadan ve tarihin güzelliklerini görüyorlar.
Yalıncak tarafına geldiklerinde ise,
Villalar gözlerine çarpıyor ve müstakil yaşam merkezlerin var olduğundan bahsediyorlar.

Aslında pek çok şeyin var olduğu bu kenttin bir kimlik kazanması için nasıl bir isimlendirme yapılması gerekiyor?
Sanayi bölgesinin taşınıp yerinin eğlence alanları ve rekreasyona mı bırakılması gerekiyor?
Yoksa yapıldığı yıllarda şehrin dışında olan fakat günümüzde şehrin tam da ortasında sayılabilecek bir yerde bulunan “ çimento fabrikasının “ yerinin değişmesi mi gerekiyor!??
Şehrin bir isim kazabilmesi için neler yapmamız gerekiyor?

Hep dışarıdan gelen bir şeyleri bilmez. Sadece görür.
Biz içinde yaşayanlar olması gerekene inandığımız için güzel görürüz.
Dışarıdan gelenler ise gördüklerinin gerçek olduğuna inanır ve ona göre değerlendirir.

Şimdi biraz daha net anlamısınızdır.
Neden insanlar Trabzon’a geldiklerinde, daha gerçekçi ve bizi birazda kırıcı doğruları söylüyor ve görüyorlar…

saygılarımla
E.Ö.Ç.