Anayasamızda tarımın yeri; Anayasanın 45. maddesinde Devlet tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını, tahribatını önlemek, tarımsal üretim planlaması uygun bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır. Yine Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesini ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır, denilmektedir. Görüldüğü gibi anayasal dayanağı uyarınca tarım alanlarını korunması, tarımsal üretimin planlanması, girdilerin sağlanması, tarımsal üretimin artırılması, üreticinin ürününün katma değerine sahip çıkacağı bir pazarlama yapısının oluşturulması kurumsal uğraşı olup, sayılan görevler sosyal devlet tarafından yerine getirilmelidir.

Asıl sorun; 1984 yılında çıkarılan REORGANİZASYON yasası ile başlamış, devletin tarıma bölge bazında hizmet veren ulusal kurumları (Topraksu, Topraksu Araştırma, Zirai Mücadele ve Karantina Müdürlükleri, Su Ürünleri Bölge Müdürlükleri, Tohum Islah İstasyonları, Süt Fabrikaları v.s.) kapatılarak bu kurumların kurmay elemanları ilgisi olmayan kurumlarda kızağa alınarak hizmet vermekten, 1984 yılından bu yana alıkoymuşlardır. Tarımda, politikada geçen 38 yılda bugünkü anayasa yani tekelleşmenin bedeli olan konvansiyonel tarıma doğru hızla gidilmektedir.

1. TOPRAK

Önce tarım politikasına topraktan başlamamız gerekiyor. Bu anlamda da Anayasamızın 44. maddesi toprağın korunmasını emretmektedir. Zira üretimin başladığı toprak “5403 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu” çıktığı halde topraklar hovardaca tahrip edilmekte, kanununun yürürlükte olması pek fazla da anlam ihtiva etmemektedir. Toprak kanununa iki madde ilave edilerek daha fazla tarım alanı bir kalemde tarım dışına çıkarılmıştır.

HES’ler için ilave edilen madde; hiçbir HES projesine olumsuz görüş verilmeyecek.

Büyükşehir olan illerde istenilen alanlar tarım dışı kullanılamadığı gibi 442 Sayılı Köy Kanunu değiştirilerek; köy yerleşik alanları köy yerleşim sınırlarına kadar genişletilip, bu sınırda köy yerleşik alanı kabul edilerek o köy içindeki tüm tarım arazileri arsa statüsüne dönüştürülmüş ve istenilen her tasarrufun uygulanabileceği bir alan haline gelmiştir. Onun için bölgemizde tarım alanları bu şekilde yok edilirken, Samsun'dan Artvin ili Kemalpaşa İlçesi'ne kadar olan sahil şeridinde bir metrekare tarım alanı bırakılmamış ve tamamen imara açılmıştır. Halbuki dünya kriterlerinde bilinen bir toprak gerçeği var o da şu; doğan her bir birey için ortalama 400 m2 toprağa ihtiyaç olduğu bilindiği halde üzerine bir santim koyamadığımız topraklarımız bu şekilde acımasızca elden çıkarılmaktadır. Ayrıca plansız yol yapımı, önlenemeyen ve önlenmesi için hiçbir gayret sarf edilmeyen heyelan ve sel taşkınları (derelerin kıyı kenar çizgileri de tespit edilmediği için) sonunda birçok toprak alanı denizlere akıp gitmektedir. Rant uğruna açılan taş ocakları, maden ocakları, altın arama gibi faaliyetlerde önemli ölçüde toprak kirlenmesine sebep olmakta ve toprakları gittikçe yok olmaktadır (Ordu - Fatsa, Korgan, Ulubey ve Altınordu, Artvin – Cerattepe gibi).

2. HAYVANCILIK VE SU ÜRÜNLERİ

Son aşamada; toprak talanıyla birlikte özelleştirme adı altında bölgemizde, süt endüstrisi kurumları, halk için ucuza sebze fidanı üreten kamuya ait seralar, et balık kurumları, tohum ıslah istasyonları, et-balık soğuk hava depoları ve yerli tohum üretimi yasaklanmış, kuş gribi gerekçe gösterilerek kırsal kesimdeki insanlarımızın geleneksel kültüründe yer alan 5-10 tavukluk kümeslerin tamamı yasaklanmıştır. Bu da kafi gelmemiş Ordu’dan Artvin’e kadar olan 6 (altı) il hayvancılık bölgesi olmaktan çıkarılmış ve bu bağlamda insanlar, hayvancılıktan bir ölçüde uzaklaştırılmıştır.

Bölgedeki meraların bakımsızlıktan çoğu elden çıkmış ve yine bir çoğu da TOKİ inşaatı amaçlı kullanılarak yok edilmişlerdir. 1925 ve 1962 yıllarında çekilen 1/25.000 ölçekli haritalar incelendiğinde çayır alanı olarak görülen araziler 1985'teki haritalarda ormanlık olarak göze çarpmaktadır. İşte bölgemizde hayvancılığın bittiğinin yaşanan iki canlı örneği. Bu sebepten bölge hayvancılık alanı olmaktan çıkarılmıştır. Buradan çağrışımla küçük çapta hayvancılık yapan üreticiler, yem girdisinin (özellikle ot) çok pahalı olması sebebiyle artık hayvancılıkla uğraşmayı sürdüremez duruma gelmişlerdir.

Balıkçılık açısından 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu ve Yönetmeliği çıkmış olmasına karşın Doğu Karadeniz'de aşırı avlanmanın yarattığı balık azlığı sıkıntısı yatırımcıları göl, gölet, deniz ve baraj göllerinde kültür balığı üretimine yönlendirmiş ancak, 200 ton/yıllık bir tesisin maliyeti 20 milyon TL'yi bulduğundan bu yatırımları da paralı firmalar yapmakta, küçük balıkçının da bu imkanlardan yararlanma şansı kalmamaktadır.

3. ÇAY VE FINDIK

Bölgede Artvin, Rize Trabzon ve Giresun'da çay üretimi yapılmakta ancak hala bir çay kanunu çıkarılmamış, çay bahçeleri yaşlanmış ve çok çeşit ihtiva ettiği için çayın kalitesi düşmüştür. Hasat döneminde ÇAYKUR'un kapasitesi yeterli olmadığı için üretilen çayın tamamını alamamaktadır. Bu da özel sektörün işine gelmekte ve çay 2021 yılı yıl sezonunda ÇAYKUR tarafından 4,00 TL'ye alınırken, özel sektör aynı çayı 2,30 TL'ye alarak üretici mağdur edilmiştir. Bunun yanında yılda, yurda 50.000 ton kaçak çay girmekte olup, bu da çay fiyatına ve dolayısıyla üreticiye olumsuz yönde yansımaktadır. Bu konuda hiçbir tedbir alınmadığı ortada olmakla birlikte bu durum çayda da tekelleşmeye doğru bir gidiş olduğunu göstermektedir. Üreticinin mağduriyeti devamlı artmaktadır.

Fındıkta ise durum farklı olmayıp, üretici fındık ürününün yeterli fiyat verilmeyince her yıl evinden bahçeye fındık toplamaya inerken cebinden 7,00 ile 10,00 TL arasında para çıkmaktadır. 2021 yılında fındığın fiyatı 35,00 TL olması gerekirken 27,00 TL olarak açıklanmış ve bölgede uzun süre fındık 23,00 – 24,00 liradan alınarak üretici ortalama kilo başına 11,00 ile 12,00 TL zarar etmiştir. Buradaki asıl sorun yani çay ve fındıkta günün koşullarına cevap verecek bir kanunun çıkmamış olması yanında fiyatların rekolteye bağlı olarak zengin tüccarların taleplerine göre açıklanmış olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca fındıktan araziye hibe desteği verildiği için çiftçinin fındıkla fazla ilgilenmesi de kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Halbuki fiyat, maliyet analizine göre belirlenip, destek ürüne verilirse sorunlar biraz daha azalmış olacaktır. Özellikle Trabzon’da, Karadeniz’in büyük fındık işleme fabrikası yabancı bir firmaya satılmış ve istediği fiyattan fındık almaktadır.

4. TÜTÜN

Bölgede özellikle Rize ili Pazar ilçesinde üretilen puroluk tütün devletin alım politikaları yüzünden, yöre çiftçisi tarafından üretilmemektedir. Yine Trabzon - Maçka ve Akçaabat’ta 12 bin dönüm tütün ekilen alanda artık tütün üretimi yapılmamaktadır. Şimdi ise yabancı bir firma bu alanlarda puroluk tütün üretilebilir mi diye çalışmalar yapmaktadır. Samsun ilin tekelin özelleştirildiği 2008 tarihinde 118.942 da alanda tütün tarımı yapılırken, 2020 yılında bu alan 35.195 da’a düşmüş ve üretici özel sektörün inisiyatifine bırakıldığından üretim yaklaşık % 30 azalmıştır. Aynı şekilde Samsun’da 2008 yılında buğday ekim alanı 1.271.574 da iken 2020 yılında buğday üretilen tarım alanı 1.073.018 da’a düşmüştür.

5. GİRDİ FİYATLARI

Tarımsal üretimde (gübre, ilaç, mazot, yedek parça vs.) girdilerin önlenemeyen yükselişi çiftçinin üretim maliyetini artırmış, çiftçi yapmış olduğu üretimin karşılığını alamadığı için üretimi ya azaltmış ya da vazgeçmiştir. Çıkarılacak bir kanunla; üretim planlaması, pazarlama, devletin ürüne desteği, yüksek rekolte olduğu dönemlerde sübvanse desteği, mazotta indirim ve en önemlisi üreticinin tarladan markete kadar hal yasası dahil olmak üzere bütün ara kademelerin içinde bulunduğu bir örgüt yapısının tesis edilmesi önem arz etmekte olup, bu durum üreticiyi koruyacağı gibi tüketiciyi de gıda temini açısından ciddi bir yükten kurtaracaktır.

6. SONUÇ

Sonuç olarak ülkemizdeki tüm diğer sektörlerde olduğu gibi tarım sektöründe üretimde yetersiz kaldığı algısı yaratılarak tarımın hammadde sağladığı kuruluşlar (Bölgemizde; süt fabrikaları, tekel tütün ve sigara fabrikaları, Et Balık Kurumu, Samsun Gübre Sanayi, Samsun Devlet Üretme Çiftliği, Ordu Soya Yağ Fabrikası) ve Fiskobirlik’e ait birçok gayrimenkul ve satış mağazaları ile tohum ıslah istasyonları özelleştirme adı altında satılarak tarıma çok büyük bir darbe vurulmuştur. Yine sonuç olarak tarımın yer aldığı bölgenin gayri safi milli hasılası da önemli ölçüde azalarak artık tarımda da konvansiyonel'e doğru hızlı bir şekilde gidilmektedir. Özetin özeti birçok ürünün üretildiği Karadeniz Bölgesi artık genel tarım ekonomisi olmaktan hızla çıkmaktadır.