Tarımsal üretim bir canlı yapı olup, insanların beslenmesini ve sağlıklı bir yaşam sürmesinin temelini oluşturan bir sektördür. Bu bağlamda 26 milyon hektar olan ülkemiz tarım arazisi miktarı 24 milyon hektara düşürülmüş, dünya devletleri tarım topraklarını artırmak için dağı taşı üretim amaçlı kullanmak için uğraşırken, bizim ülkemizde de tarım topraklarını bir daha kullanmamak üzere nasıl elden çıkarırızın faaliyetleri hız kesmeden devam etmektedir. Halbuki bizim gibi ülkelerde nüfus devamlı arttığı için yeni yeni toprak alanlarına ihtiyacımızın olduğuda ciddi bir gerçekliktir. Zira mevcut topraklarımızı dahi fizibil kullandığımızda kendi ülkemiz dahil çevre ülke insanlarını besleyecek hacimde toprak sahibi bir ülkeyiz. Topraklarımız gittikçe küçülürken nüfusumuzun giderek artması devam ederken, insanlarımızın tek kaygısı gelecek bizleri ne şekilde bekliyor anlamındadır. Dünyada açlık ve yoksulluk giderek artarken bizde de artması ortada sosyolojik açıdan bir yığın sorunun olduğunu göstermektedir. Demek ki ülkemiz insanı kendisini refah içinde yaşatacak olanakları artık bulamamakta ve geliride ihtiyaçlarını karşılamada yeterli olmamaktadır. 86 milyon insan penceresinden bakıldığında ülkemizin temel sorunu tarımda az gelişmişliğin nedenleri ve bu sorunları ortadan kaldıracak çarelerin araştırılıp, çözüm yollarının üretilmemesinde yatmaktadır.
Aslında bu hususun yerine getirilmesi zorunlu olduğu halde bir takım kaygılar yüzünden, toplum sosyal ayrışmayla karşı karşıya kaldığı halde, her türlü aksaklık saklanarak başka senaryoların anlatıldığı gündemler hakimiyetini sürdürmektedir. Temelde sorun ve çözüm önerileri belli olduğu halde bu ulusal görevlerde yer almak isteyenlerde çeşitli nedenlerle ön plana çıkamamakta ve birileride bu çıkmazdan gizli rant elde etmeye devam etmektedir. Ülkemizde pek çok ülkede olmayan 43 adet ova bulunmasına karşın, bu varlıkların üretim anlamında çok düşük fiziki kapasite ile kullanılması ve burada çok büyük bir üretim kaybı olduğu bilindiği halde, çoraklaşmaya terkedilmesi olsa ,olsa ülke aleyhine bir projeden başka bir şey olamaz. Bu bağlamda sadece tarım topraklarının işlenmemesi önemli bir sorun iken üretimi daha düşürerek dışa bağımlılığı artırmak, devlet üretme çiftliklerini, tarım sanayi sektörlerini satıp bu verimli topraklar üzerinde beton kuleler yükseltmek, toplumun üretim kültürünü yoketmek ve sosyal profili bozmaktan başka bir şey değildir. Son yıllarda insanlarımızın ülkemizin dününe, bugününe ve yarınına olan inancının azalması ciddi bir sıkıntı olup, ayrıca sosyal bir sorun olarak toplumumuzu sarsmaktadır. Ülkemizde sonuçlar ve sebepler gittikçe ağırlaşırken toplum içindede çok farklı finans katmanlarının oluşması, hem üretimde sömürüyü artırmakta ve hemde toplumsal ayrışmayı derinleştirmekte bu durum ise az gelişmişliği çağrıştırmaktadır.
Yani tarımsal üretim sosyolojisi açısından iktisadi gelişmenin şartları toplumsal yaygınlık açısından çok sınırlı olduğu için, tarımsal üretimden uzaklaşmalarda hız kazanmaktadır. Bu gidişattan etkilenen kesim kırsal topluluk olup, onun için Türkiyedeki tarım tüm alt sektörleriyle ele alınıp toplumsal sıkıntılar çözülmeli ki sosyal sıkıntılar yaşanmasın. Yani tarımın bozulan, evrimleşmesi, ekolojisi ve ekosistemi düzelsin ki insanlar refah içinde yaşamlarını sürdürsünler. Ülke genelinde özellikle tarım sektöründe girdi fiyatlarının yüksekliği, ürünlerin kar marjının maliyetinin altında satılması, nakliye ve depolamada finansal ve teknik sıkıntıların devam etmesi gibi sorunların yaşanması, tarımsal üretimin sosyolojisini bozmaktadır. Ayrıca piyasa denetiminin olmaması, çiftçilerin banka ve icra daireleriyle yaşadığı sıkıntılar dolayısıyla varlıklarını kaybetmeleri, üretimi daha zora sokarak gıdada dışa bağımlılığımız giderek artmaktadır. Tüm bu sorunlara rağmen fiyat belirlemede maliyet analizinin devre dışı bırakılarak, tarladan markete kadar olan gıda zinciri tamamen tüccarın inisiyatifine bırakılıp, tüketici de gıdaya erişim kriziyle boğuşur hale gelmiştir. Özellikli kendisi için üretim yapan çiftçilerle kırsal üreticiler bu sıkıntıları bizzat tarımdan koparak yaşamaktadır. Bu genel sorun ilimizde de yaşanarak kırsal kesimde girişimci oluşturulamamaktadır. Onun için üretim kültürü olduğu halde bu geleneksel kültür bir türlü pazarlamada etkili olamamaktadır. İşte tamda insanları bu noktada üretime yöneltmek, tarımdan kopuşları frenlemek ve aile ekonomisine bir ölçüde katkıda bulunmak amacıyla, bizzat kamu kurumları tarafından kadın kooperatiflerin hızla kurulup, çoğalmasını sağlayarak üretici ve tüketici arasındaki dengenin sosyal boyutu temin edilmelidir.
Üretimden kopan ve aile yapısı bozulmaya doğru giden insanların, ürettikleri ürünleri belli bir süreliğine devletin alıp satarak(Fındık ve Çayda olduğu gibi) parasını çiftçiye ödemelidir. Üretim kültürü tek başına önemli olmayıp, pazarlama işin geleceğini oluşturmaktadır. Onun için üretici kesimde bu kültürün gelenekselleştirilmesine devlet muhakkak öncülük etmelidir. Gidişat bu şekilde planlanırsa insanlar yeniden topraklarını işleyerek üretime yönelecekler ve tarım sosyolojiside kendiliğinden rayına girecektir. Yani üretim sosyolojik bir boyut kazanarak yeniden toplumsallaşmış olacaktır, zira üretim toplum için yapılmaktadır. Buradan elde edilen en büyük kazanımda gıda zincirinde ki sömürü de ortadan kalkacak ve üretim tüketim endekside yeniden kendi ekoloji ve ekosistemine kavuşarak az gelişmişlik ve gıdada dışa bağımlılık sorun olmayarak, tarımın ve toplumun sosyal gücü yeniden ayağa kalkmış olacaktır.