“Yaşamakta olduğumuz deprem felaketi yüreklerimizi yaktı. Milletçe çok üzgünüz. Gözyaşlarımız sel oldu. Tahmini 100 milyar dolara yakın bir maddi kayıp oluştu. Ne yazık ki son 23 yılın hükümetleri deprem konusunda bir toplumsal deprem kültürü inşa edemedi, bilimden faydalanmamayı tercih etti ve kıymetli bir zamanı kullanamadılar. İmar Affı gibi büyük hatalı uygulamaları toplumca alkışladık. Afet yönetiminde yaşanan koordinasyon sorunları ve asayiş olayları ne derece hazırlıksız olduğumuzu gözler önüne sererken, yakın zaman önce açıklanan ortak politikalar mutabakat metni muhalefet partilerinin en önde gelenlerinin de depremi öncelik verilmesi gereken en büyük sorunlardan biri olarak görmediklerini belgeledi. 10 ilimizi etkileyen, 13.5 Milyon vatandaşımızı doğrudan etkileyen, binlercesinin canını alan 7,7 büyüklüğündeki Pazarcık ve 7,6 büyüklüğündeki Elbistan depremleri sonrasında, tekrar yaşanacağı bilimsel verilerle teyit edilmiş olan beklenen deprem felaketleri ve özellikle muhtemel Marmara Depreminin vereceği zararları azaltmak için deprem fonu kurmanın kaçınılmaz olduğu kanaatindeyim. Bunun için vakit kaybetmeden hemen-bugün-şimdi harekete geçilmelidir” diyen Ali Serim konunun aciliyetinin altını çizdi.

Muhtemel Marmara Depremi: Çağdaş Nuh Tufanı

Açıklamasının devamında: “Özellikle muhtemel Marmara Depremini Nuh Tufanı ile kıyaslamak mümkün. Tufanın geleceğini biliyoruz. Yaşanacak tufanın yağmurları çoktan başladı. Her şeyin gözümüzün önünde olmasına rağmen deprem eğitimi ve yapı güvenlik taleplerinin toplum tabanında olması gereken boyutta ve Ankara’ya baskı oluşturacak seviyede yeşermediğini gözlemliyorum. 1999 depreminin yaşattığı dehşete rağmen, ikazlarıyla aydınlandığımız Barka, Işıkara, Şengör ve Görür gibi dünya çapında bir çok hocaları düzenli olarak dinlememize rağmen, Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) 15 Eylül 2022 gibi çok yakın bir zaman önce devreye alınmış olması bile konuya yaklaşım şeklimizi değiştirmemiz gerektiğini ve Japonya tarzına benzer şekilde depremi aile terbiyemizin, eğitim sistemimiz, şirket kültürümüzün ve gündelik hayatımızın parçası haline getirmemizin acil gerekliliğini gözler önüne seriyor. Tedbir ve hazırlıklar için çok ama çok az zamanımız kaldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından hazırlanan 2022 tarihli kapsamlı raporda 86,400 adet riskli binadan bahseden korkutucu bir tablonun ilan edilmesi veya Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın İstanbul’daki riskli binalara ilişkin sarsıcı gerçekler içeren açıklamalar yapması dahi toplumu yeterince ikaz ve mobilize edemedi. Toplum büyük rahatsızlığını ve kuvvetli talebini göstermedikçe Ankaradan büyük adımlar beklemek gerçekçi değil. Ne yazıkki popülizmin hakim olduğu çarpık düzenler böyle hatalı işliyor. Bilim ve toplum çıkarı birinci sırada olmuyor. Bu noktada Sivil Toplum Kuruluşlarına ve özel sektöre önemli görevler düşüyor. Arama Kurtarma Ekibi yetiştirmenin desteklenmesi ve kalifiye gönüllülük noktasında dahi önemli bir zafiyet olduğunu itiraf edelim. Kaç holding depreme yönelik eğitimleri çalışanlarına düzenli olarak veriyor? Kaç şirket düzenli deprem tatbikatı yapıyor? Bugün önemli bir sektör haline gelmiş apartman-bina yönetim şirketleri dahi bu noktada sessiz. Her şeyi Devletten beklemek mantık dışı bir yaklaşım. Zaten 10 ilimizi etkileyen yüzyılın en büyük afetinde yaşanan gecikmeler ve aksaklıklar bize herşeyi gösterdi. Bu kafa ile devam edilirse tarihin en büyük afeti İstanbul ve çevresinde yaşanacaktır” dedi.

Deprem Fonunun Faydaları

Ali Serim deprem fonuna ilişkin olarak: “Acil atılacak adımların büyük finansal maliyetleri olacağı kesin. Bu ihtiyaca yönelik çözümler üretmek mümkün. Bunlardan en başta gelen ise Deprem Fonu kurmak. Fon demek belli bir parayı belli bir iş için toplamak, toplanan paraları başka işlere aktaramamak demek. Türkiye 1999 Depremi sonrası depreme hazırlık harcamalarında kullanılmak üzere “Deprem Vergisi” topladı ve toplamaya devam ediyor. Neredeyse 89 milyar TL vergi 23 yıl içerisinde toplanmış olmasına rağmen bu kaynağın tamamı deprem harcamaları için kullanılmadı (sadece son 10 yılda toplanan deprem vergileri toplamı yıl sonu kur ortalamalarıyla 14 milyar ABD Dolarını buluyor) ve başka ihtiyaçlar için de kullanıldı. Yaşadığımız bu muazzam felaket sonrası 5018 sayılı yasanın 13/g maddesinin verdiği imkândan istifadeyle deprem vergilerini depremden başka yerlere harcanamaz hale getirmek ve hatta bugüne kadar başka yerlere aktarılmış bu vergileri de deprem fonuna bir şekilde iade etmenin çözümlerini bulmalıyız. Bu görüşü dile getiren uzmanlara daha fazla kulak vermeliyiz. Türkiye’nin zorluğu kaynaksızlık, parasızlık, imkânsızlık değildir. Deprem kültürünün ve afet farkındalığının yetersizliğidir. Bu duruma yeter demenin zamanıdır” diyerek sözlerini tamamladı.