Bir şehir, dinamikleriyle dilden dile anlatılan efsaneleriyle yaşar.

70'li ve 80'li yıllarda Trabzon'un sağlık hizmeti veren önemli kurumları; Sigorta, Numune, Doğum, 

Verem ve Kemik Hastanelerinin dışında, Alternatif Tıp hizmeti veren, Şehirde yaşayan, herkesin tanıdığı, randevu almadan bile rahatlıkla gidebileceğiniz tanınmış simaların o yıllarda kapılarını çalmayan yok gibiydi.

ÇIKIKCI KADİR...

Numune Hastanesi'nin hemen altındaki 

Faroz mahallesindeki evinin adresini bilmeyen yoktur. 

O kadar meşhurdiki çevre köylerden ve ilçelerden gelen hastaları bile vardı.

Ağaçtan düştün, top oynadın düştün, ayağın mı, kolun mu çıktı? Çatladı mı?

Kırıldı mı? Getir Çıkıkcı Kadir'e,

Şip şak, beş dakikada Beşiktaş misali yerine koysun, 

Bir ucunu boynunuza bir ucunu da kolunuza bağladığı annenizin yaşmağıyla birlikte sizi hemen evinize yollasın. 

Yaşmak deyip de geçmeyin, o dönemler çıkık kırık işlerinde çok işe yarardı.

DİŞÇİ TEMEL...

Temel abi Erdoğdu Mahallesi'nden Soğuksu'ya çıkan yolun altında otururdu.

Diş ağrısı genç, yaşlı fark etmez hele de gece yarısı nüksetmişse doğum sancısından daha kötüdür.

Sabaha kadar kıvransan, dişinin arasına zeytin de koysan, tuzlu suyla da gargara yapsan, çaresi yoktur.

Tek çaresi gece yarısı da olsa kapısını rahatlıkla çalabileceğiniz dişçi Temel abidir. 

Hemen kerpetenini çıkarır ne kadar köklü de olsa dişinizi beş dakikada çeker sizi evinize yollardı.

Sahte dişçi ölüme neden olabilir' - Sağlık-Yaşam haberleri

Biryantinli saçlarıyla meşhur, çok zarif ve kaliteli bir adamdı.

SÜNNETÇİ (MUHTAR) SALİH YILMAZ...

Sigorta Hastanesi'nin hemen karşısında, 

Sis Pastanesi'nin aralığında bir yazıhanesi vardı.

Aynı zamanda muhtarlık da yapardı.

Sünnet ettiği çocukların sayısını kendi de unutmuştur.

Sigorta ve Numune Hastanesi'nde çalışan doktorlar bile sünnet için onu tavsiye ederlerdi. İşinde uzmandı, ağrısız sızısız sünnet yapmakta çok başarılıydı. Yazıhanesinde bile sünnet yapardı.

Numune Hastanesi'nin doktorlarından,

Allah rahmet eylesin..

Genel Cerrah Mehmet Meral bile 'sünnet için ona gidin, o bizden bu konuda daha beceriklidir' derdi.

SÜLÜKÇÜNÜN ASLI...

Pazarkapı Mahallesi Mısırlı Sokak'daki evinin taşlığında sülük havuzu vardı. 

Sülükler, kırmızı çamurda üremeyi çok severlerdi, Bafra Ovası'ndan ve Kızılırmak Deltası'ndan, içleri kırmızı çamurla dolu, çömleklerle gelen sülükler, hemen sülük havuzuna koyulur belli bir süre bekletilirdi.

Özellikle, kadın hastalıkları, egzama, sedef, sırt ve boyun ağrıları ve gut hastalıklarına sülükler, şifa olarak kullanılırdı.

Sülükçünün Aslı babaannem olur,

Trabzon'da bu işi ondan başka yapan da yoktu, işinin ehliydi.

Evi gün içerisinde hiç boş kalmaz, her gelene yardımcı olmaya çalışırdı. Sülük takılacaklara 'bir gün öncesinden yıkanın öyle gelin' derdi.

Temizliğe ve hijyene o yıllarda bile çok dikkat ederdi. 

Sülükleri iyi tanır nereye nasıl takılacaklarını iyi bilirdi. En iyi sülükler genç ve sağlıklı, kömür gibi siyah, uzun ince 'mitralyöz' sülüklerdi. Sülük takılınca, hastalıklı yeri kendi bulur iğnesiyle deri altına girer pis kanı temizler ağzından salgıladığı sıvıyla yarayı tedavi ederdi.

Rahmet olsun ruhuna, Babaannem,

Yüzlerce insana yıllarca hizmet etmiş, dertlerine derman olmaya çalışmıştır.

O yıllar herşey para değildi, yapılan işin karşılığında parası olmayanın da, 'Allahım senden razı olsun' demesi bile yeterdi.

O yıllar hastanelere gidip doktorlara muayene olmak, tedavi olmak zor ve meşakkatli işlerdi.

EBE HAYRİYE...

Köylerde, kasabalarda mahallelerde neredeyse bir nesli doğurtan ebelerin çok stratejik görevleri vardı. 

Ne hikmetse doğumlar hep gece yarısı sabaha karşı olurdu.

Hava soğuk, kar kış kıyamet burnunuzun ucunu bile dışarı çıkaramayacağınız zamanlarda sabaha karşı sancısı tutan bebek geliyor, 'Ebe Hayriye'yi çağırın' dediğiniz zaman eliniz ayağınız birbirine dolanır bir hışımla Ebe Hayriye'nin kapısını çalar, 'hanım doğurmak üzere Hayriye abla ne olur gel kurtar' denilir ve apar topar evinden alınarak doğum yapacak kadının baş ucuna getirilirdi.

Ebe Hayriye sadece temiz bez ve bir leğen sıcak suya ihtiyaç duyar gerisini kendi hallederdi. Bir süre sonra duyulan bebek sesiyle herkes rahat bir nefes alırdı. 

Bu insanların o zamanki şartlar ve imkansızlıklarla yaptıkları işleri şimdiki nesillere anlatsan bilemezler.

Hemen hemen her mahallenin; Ebeleri, İğnecileri, Hemşireleri vardı.

Hepsini tek tek anlatsam sayfalara, kitaplara sığmazlar.

Mektep, medrese görmeseler de hepsi işlerinde uzman ve hoşgörülü, yardımseverliği ön planda tutan insanlardı.

Hastaneye doktora gitmekten daha kolaydı onlara gitmek.

Başımız ağırınca en kolay ulaşabileceğimiz abiler ve ablalarımızdı onlar, bir döneme damga vurmuş herkesin hastasına koşmuş, derman olmuş bu insanlara çok şeyler borçluyuz.

Şimdilerde lüks hastanelerde yatıp da, kameralar altında üç doktorla beş hemşireyle, sezaryenle doğum yapan hastalara o günleri, ebe Hayriye'nin hikayelerini anlatmak, söylemek lazım.

Yaşamımızda derin izler bırakan bir döneme damga vurmuş, bu yürekli ve cesur insanlardan yaşayanlara uzun ömürler, kaybettiklerimize de Allah'tan Rahmetler diliyorum.