Son yıllarda giderek daha fazla kişi, hava olaylarının tuhaflaştığını, mevsimlerin değiştiğini, doğanın sinyal verdiğini fark ediyor. Karadeniz’in hırçın dalgaları artık daha sert esiyor, yazlar daha kurak, kışlar ise eskisi kadar soğuk değil. Tüm bu değişimler yalnızca doğayı değil, ruh halimizi de etkiliyor. Yeni bir ruhsal kavramla daha sık karşılaşır olduk: Eko-anksiyete.

……

Eko-anksiyete, iklim değişikliği, çevre felaketleri ve doğanın yok oluşu karşısında duyulan yoğun kaygı hali. Özellikle gençler arasında yaygın. "Gelecekte nasıl bir dünyada yaşayacağız?", "Çocuğuma nasıl bir gezegen bırakacağım?" gibi sorular zihinleri meşgul ediyor. Sosyal medyada sıkça paylaşılan orman yangınları, seller, kuraklık haberleri bu kaygıyı tetikliyor.

……

Bu kaygı aslında tamamen yersiz değil. Gerçek bir tehdit karşısında insanın kaygı duyması doğaldır. Ancak bu kaygı günlük hayatı sekteye uğratacak düzeye geldiğinde, uyku bozukluklarına, umutsuzluğa ya da çevreden tamamen kopmaya yol açtığında bir ruh sağlığı sorununa dönüşebilir.

……

Eko-anksiyete yaşayan bazı kişiler, geleceğe dair tüm umutlarını kaybedip "Nasıl olsa her şey mahvolacak" düşüncesine kapılıyor. Kimileri ise tam tersi, aşırı bir sorumluluk hissiyle kendini suçlu hissediyor: "Yeterince geri dönüşüm yapmıyorum, arabaya binmemeliyim, uçakla seyahat etmemeliyim." Bu denli sert iç sorgulamalar insanı tükenmişliğe sürükleyebiliyor.

……

Peki ne yapmalı?

Öncelikle şunu bilmeliyiz: Doğaya duyduğumuz kaygı aslında onunla kurduğumuz bağın bir göstergesi. Bu, kötü değil; yönlendirilirse oldukça yapıcı bir duygu. Eko-anksiyeteyi yönetmenin yollarından biri, kaygıyı eyleme dönüştürmek. Küçük ama sürdürülebilir adımlar atmak: Geri dönüşüm yapmak, yerel ürünler tüketmek, çevre bilinci olan topluluklara katılmak. Yalnız olmadığınızı bilmek, bir şeylerin değişmesine katkıda bulunmak ruhsal gücümüzü artırır.

……

Unutmayalım, doğayı koruma sorumluluğu sadece bireylerin değil, hükümetlerin, şirketlerin ve toplumların da yükümlülüğüdür. Bizler birey olarak üzerimize düşeni yaparken, toplumsal farkındalığın artması için de sesimizi duyurmalıyız.

……

İklim krizi, hem gezegenimizin hem ruh sağlığımızın sınavıdır. Bu sınavı kaygıyla değil, umutla ve dayanışmayla verebiliriz.

Uzm. Dr. Doğancan Sönmez