“Diyeceğim şu ki dostlar, bizler memleketten bir çıktık mı pir çıkıyoruz. Peki,  memleketin aydın çocukları bir biri arkasından İstanbul’a, Ankara’ya yerleşirse o güzel yapıları kim kurtaracak? Trabzon'un Maçka ilçesinde doğmuş aydın, Maçka’ya ömrü billah uğramazsa piyanoyu Maçka’ya kim götürecek? Kim çalacak? Kim oynayacak?”  Tezek adlı eserinde böyle söylüyor, Bedri Rahmi Eyüboğlu. 

İki dağın arasındaki Maçka ve vadi boyunca uzanan Değirmendere deresi… Çocukluğumda bu derenin pırıl pırıl akan sularında yüzmeyi öğrendim. Manastıra çok çıkamasam da ruhumu hep sarmıştır oradan vadi boyunca süzülen mistik koku. Vadim o kadar güzeldi ki nice şair, yazar bu güzellikten beslenerek sanatın doruğuna ulaştı. Çok özel bir aroması vardır bu vadinin. Ona gerçekten bakmayı bilenleri büyüler.  Bedri Rahmi Eyüboğlu, Volkan Konak, Sunay Akın, Nihat Genç, Sabahattin Eyüboğlu ve futbolun edebiyatçısı Özkan Sümer… Hepsi bu vadinin çocuklarıdır.

Doğduğu topraklara bağlılığını kaybetmeyen iş insanı ve fotoğraf sanatçısı Ömer Burhanoğlu da bu vadinin çocuğu olduğunu unutmayanlardan. Maçka’ya Fizik Tedavi Hastanesi’ni bağışlayarak bir piyano götürdü memleketine! Hastanenin koridorlarını çektiği fotoğraflarla doldurarak da farkını ortaya koydu.

gerçek anlamda örnek olabilen azdır.

Ömer Burhanoğlu,

iş yaşamındaki başarısı yanında hayatın farklı yönlerine dokunabilme yeteneğiyle de ilham olabilen bir insan. Bu karakter özellikleri ve üretme heyecanı hangi koşullarda, hangi hayaller temelinde şekillendi diye sorduğumda

… Üretme heyecanını hiç durduramıyorum ama bu nereden kaynaklanıyor

gerçekten bilmiyorum. Ailemizde üretici yoktu ancak Trabzon Maçka’daki köyümüzde ilkokuldan üniversiteye kadar yazları doğanın içinde olup o özgürlüğü yaşamak, doğanın üretkenliğini gözlemlemek beni etkilemiş olabilir. Fındık toplama, harmanlama, 100’ü aşkın çalışanla birlikte olup yevmiye defterlerini tutma işleri, sorumluluk duygumu kuvvetlendirip organizasyon kurma ve idare etme kabiliyetimi yeşertmiş olabilir.

Üretmek o kadar kuvvetli ve otonom bir duygu ki, bende yerleşmiş bir refleks diyebilirim.

Üretmek değer yaratmak ve bunu paylaşmak benim hayat felsefem. Kendimce çok yönlü faydalı bir isan modelini çizmeye çalışıyorum dedi..

Spora ve sanata ciddi bir tutkusu var gençlik yıllarında  galatasaray kulubüne kürek çekmiş bogaziçi üniversitesinde atletizm takımında ve futbol takımında oynamış  sonrasında  kayak yelken dalış sporlarına merak salmış ve çok ciddi bir şekildede tenis sporuna gönül vermis. 

      Sanatla olan ilgisi Trabzon’daki Anadolunun  ilk  fotoğraf derneği kurucularından  Baba Ali Rıza Burhanoğlu’nun sayesinde olmuştur fotoğrafa büyük bir tutkuyla bağlanmış önemli bir sanat destekcisi ve kolleksiyoncusu olmuştur.. Bütün bunların  yanında 25 kişil bir atolyeden başlayıp 2500 kişilk bir sanayi devi yaratmayı da sanki bisiklete binmek gibi çok basit birşeymiş gibi anlatıyor.

  Sanatla iş hayatının paralel olduğunu düşünen bir tezi var Burhanoğlu’nun. “ Sanatın olmadığı yerde inovasyonun olamayacağını, inovasyonun olmadığı bir yerde  iş hayatının devamlılığının ve gelişmesinin olmayacağına inanıyor. Bir iş insanı sanatçı tutkusuyla işini yaparsa başarılı olur. Düşünce sistemindeki en özgür yapı sanatta var. Sanatla uğraşan iş insanı kafasındaki otobanların arasına, yan yollar döşeyerek ufkunu açabilir. 

     Bunun yanında beni farklı kılan doğduğum güzel coğrafyanın çok kültürlülüğü  ve doğa şartlarıdır. Hızlı düşünmemi mücadeleci ve güçlü olmamı sağladı. ’Bize her yer Trabzon’ sloganını çok seviyorum. Her şeyimizi özetliyor. Özgüven, adaptasyon ve liderlik…  

Bu noktada bir parantez açmak istiyorum; ülkemizin bugüne

kadar en çok sanatcı ve girişimci çıkaran illerinden biri

olan Trabzon’da gençler futbola olduğu kadar sanata, inovasyona, girişimciliğe özendirilmelidir. Trabzonlu iş adamlarının da bu girişimlerin hayata geçebilmesi için gerekli yatırım desteğini vermesi gerekir. 

      Özlediğimiz uygar kulturel zenginliğine sahip çıkan  bir gelecek yesertmeliyiz..ve horonu hep dik oynamalıyız